Sahne 5-6-7

 

SAHNE: 5

Mikail paraşütü ile yere çakıldığını sanırken gayet yumuşak bir iniş gerçekleştiriyor çünkü bu inişte bir gurup insan cesedinin üstüne düşüyor Mikail şaşkınlık içinde paraşütünün iplerinden kurtulduktan sonra hemen Rus yapımı özel tip kaleşnikof silahını eline alıyor tam doğrulup ayağa kalkmak üzereyken cesetlerin bir tanesi Mikail’in ayak bileğinden yakalayarak baldırını dişliyor Mikail büyük bir acıyla bağırdıktan sonra kaleşnikof silahının dibciğiyle zombinin kafasına vurup onu tekrar etkisiz hale getiriyor .

__(Mikail): Ahhh aman Allah’ım olamaz beni ısırdı, beni ısırdı

O sırada bir sokak ötede geçmekte olan İspanyol Ramirez Sato Mikail’in çığlık seslerini duyarak yanına koşuyor.

Köşeyi dönünce Sato Mikail ile karşı, karşıya kalıyor. Mikail o acı ve tedirginlikle silahını Sato’nun üzerine çeviriyor, eli tetiğe gitmek üzereyken Sato ellerini havaya kaldırarak …

__(Sato): Hey sakin ol dostum benim, Gonzales Edward Ramirez Sato.

__(Mikail): Kendine kısa bir isim bulmalısın dostum bu yüzden seni vurabilirdim.

Dedikten sonra silahını indirdi.

__(Sato): Aman tanrım yaralanmışsın !...

__(Mikail): Lanet olası pislik torbası bacağımı ısırdı.

Sato, Mikail’in elinden tutup ayağa kalkmasına yardım ettikten sonra, kolunu omzuna atıp yürümesine yardım eder ve ilerideki petrol ofisine doğru yola koyulurlar. O sırada konuşmalarına şu sözlerle devam ederler…

__(Sato): Mikail…

__(Mikail): Evet ne var

__(Sato): Eğer bir daha ki sefere bu benim hayatımı kurtaracaksa bana ‘Sato’diyebilirsin

__(Mikail): Evet işte bu çok iyi. Dostum, bu fedakarlığının karşısında ben de sana bir fedakarlık yapayım. Evet, evet sanırım bunu yapabilirim.

__(Sato): Öylemi !.. neymiş o bakalım.

__(Mikail): Eğer istersen sende bana ‘Miço’diyebilirsin.

__(Sato): Miço… Miço ne demek?

__(Mikail): Bak, Miço benim adımın…Boş ver unut gitsin.

__(Sato): Hey Mikail.

__(Mikail): Sana unut gitsin demiştim.

__(Sato): Hayır ben onu sormuyorum, şu karşıdan gelenleri diyorum. Albay Snayte ve yüzbaşı Elın değimli?

__(Mikail): Evet sanırım onlar olmalı yüzbaşı da benim gibi yaralanmışa benziyor.

__(Sato): Aman tanrım!.. Benim gördüğümü sende görüyor musun?

__(Mikail): Bu o ucube olmalı (Genesis)

__(Sato): Hey Albay duvarın üstünde,duvarda…

Albay Snayte, yüzbaşı Elın’ın kolunu omzuna almış yaralı vaziyette Mikail’in ve Sato’nun yanına yaklaşmakta. Yaklaşık 50 metre uzaklıktaki yanlarında ki duvarın üstünde elinde bazukası olan genesis duruyor orada. Albay ve yüzbaşı yanı başındaki tehlikeden habersiz bir şekilde yürüyorlar. Sato bağırıp albay’ı uyarıyor fakat tam olarak ne dediğini anlayamıyorlardı. Albay ve yüzbaşı petrol ofisinin önündeki büyük çöp birikintilerinin yanına yaklaştılar, O esnada Sato halen bağırmaya devam ediyordu.

__(Sato): Saklanın, Saklanın…

__(Albay Snayte): Seni Duyamıyorum.

Artık genesisin sessiz bekleyişi sona ererek etrafa korku salarcasına kükremeye başladı.

__Yeeeeeaaaav…!

Albay Snayte sonun da Sato’nun ne söylemeye çalıştığını anlar gibi oldu. Ama tam emin olabilmek için sesin geldiği yöne doğru baktı, Ve şöyle mırıldandı.

__Azrail bu olsa gerek. Diyerek dehşet ve korkuyu bu sözcüklerle anlattı.


 SAHNE: 6

Melbir paraşütü ile yere indikten sonra pompalı silahını hazırlayıp telsizi ile takım arkadaşlarına irtibat kurmaya çalıştı,

__(Melbir): Melbir'den panzehir timine, Melbir'den panzehir timine plan değişti B planına geçiyoruz tekrarlıyorum, B planına geçiyoruz, B planı herhangi bir olumsuzlukta takımın paçalara ayrılması durumunda bir araya geleceği adres anlamı taşıyordu o adres Raccon şehri tren istasyonuydu, Melbir, bir kaç zombi ile sıcak temasta bulunduktan sonra;

__(Melbir): Gelin kahrolası adi pislikler, hadi gelin, kafanızı patlatayım sizin, hadi...

Ve telsizden bir takım sesler duyulmaya başladı telsizden gelen ses Ubcs'ye ait idi.

---(UBCS Başkanı Albert): Ubcs'den panzehir 13'e, Ubcs'den panzehir 13'e cevap ver orada kimse yokmu?

__(Melbir): Evet efendim ben panzehir 16 dinlemedeyim.

__(Başkan Albert): Asker telsizi hemen panzehir 13'e ver

__(Melbir): Üzgünüm Carlosu kaybettik.

__(Başkan Albert): Bu bir şakamı asker, şaka yapıyor olmalısın.

__(Melbir): Hiç şaka yapacak durumda değilim, bayım.

__(Başkan Albert): Panzehir 16 kiminle konuştuğunun farkında mısın sen, bay değil başkan.

__(Melbir): Bende panzehir 16 değilim. Melbir, Şimdiki takım kaptanı.

__(Başkan Albert): Bu kadar kepazelik yeter asker kendine gel artık.

__(Melbir): Şuanda seninle kaybedecek zamanım yok bundan sonra kontrol tamamen benim elimde bunu bil istedim.

Anlaşılan melbir, başkanın kim olduğunu ne işler içerisinde bulunduğu hakkında izlenimi yada delilleri vardı. Başkana karşı tavrı süpriz bir gelişmeydi.

O sırada Melbir silahına sarılmakta olduğu yerden zombilerle mücadelesine devam etti. Başkan Albert büyük ve yuvarlak masanın yanında Bay Rassel'e dönerek...

__(Başkan Albert): Rassel senin kurduğun takım bu mu?

__(Başkan yardımcısı Rassel): Sayın başkan takıma biraz anlayış göstermenizi rica ediyorum galiba melbir yaşanan bu olaylar yüzünden şokta olabilir, küçük bir tranva geçiriyor olmalı,

__(Başkan Albert): Tranva'mı. Bence o kafayı yemiş çatlağın teki.

__(Başkan yardımcısı Rassel): Efendim, biraz zamana ihtiyaçları var, eminim kısa bir zaman sonra bunu atlatıp alışacaklardır.

__(Başkan Albert): Umarım senin dediğin gibi olur eğer başaramazlarsa o asker ve sen işiniz bitmiş olur.

__(Başkan yardımcısı Rassel): Başaramazlarsa sadece ben değil hepimiz bitmiş oluruz.

__(Başkan Albert): Rassel, yoksa sende mi tranva geçirmeye başladın.

__(Başkan yardımcısı Rassel): Hayır efendim,

Dedikten sonra masadan kalkıp ayrıldı. Rassel'in masadan kalkması ile beraber yanındakiler de ona eşlik etti. Başkan Albert yerinde kalarak.

__(Başkan Albert): Bay Simon sen yerinde kal.

__(Simon): Peki efendim.

Dedikten sonra hafiften biraz gülümsedi. Çünkü başkan Albert'in günahlarının menajerliğini yapıyordu herkes odadan çıktıktan sonra başkan ve Simon başbaşa kaldılar.

__(Başkan Albert): Simon senden hemen panzer timinin uydu telsiz bağlantısını kesmeni istiyorum.

__(Simon): Ama efendim.
__(Başkan Albert): Ne diyorsam hemen onu yap.

__(Simon): Derhal efendim.

SAHNE: 7 (Uzun Metraj):

jil Valentina Raccon şehrinde elinde taramalı silah ile dar sokaklardan ilerliyor.

Jil etrafına bakınıyor doğup büyüdüğü şehir alt üst olmuş durumda, otomobillerin camları kırık evlerden dumanlar yükseliyor her taraf çok dağınık o eski cıvıl cıvıl insanların bulunduğu ortamın yerini zombiler ve cesetler almış durumda her köşede zombilerin uğultusu yükseliyor bu durum insanın tüylerini ürpertiyor adeta. Jil şehrin sokaklarından ilerlerken yanan alevlerin ve ateşin içinden yaklaşık on, onbeş adet zombi gurubu beliriyor. Jil, zombileri gönrünce biraz panikler gibi oldu, birkaç zombiye ateş açıp öldürdükten sonra geri geri gitmeye başladı. Çünkü aralarındaki mesafe yakın ve kalabalıklar. Jil, kapana kısılmış durumda, dar bir sokağın içinde kaldı. Jil geri geri gitmeye devam ediyor bir yandan da ateş etmeye devam ediyor ve sırtını eski bir tahta kapıya dayıyor ancak kapı kapalı zombiler Jili yarım ay şeklide kıstırdılar zombilere uzaklığı sadece bir kaç metre kaldı, o kapıdan girmek zorunda başka kaçacak yer yok. Jil o kapıya omuzu ile açmaya çalışıyor birincisinde başarısız, tam açılmak üzereydi, ikinci omuzu da kapıya vuruyor ve neyse ki kapı sonunda açılıyor, kapı açılır açılmaz, Jil içeriye girip hemen kapıyı zombilerin üstüne kapatıp kapıyı arkadan sürüyor. Fakat zombiler kapıyı zorluyorlar. Jil bunun üzerine kapının arkasına tahtalarla destek verip kapıdan uzaklaşıyor.

Jil'in girdiği yer eski bir depoya benziyor, oldukça geniş bir depo, içerisinde arka kapakları kapalı bir tır var ve ikinci kata Yarım asma tavanlı kata bir merdiven basamakları uzanıyor sadece tek bir oda var. Bu oda depodan sorumlu kişinin çalışma odası veya ofisi olmalı. Jil Valentina arka kapıdan çıkmak istiyor, fakat kapı kilitli, kapının anahtarı ofiste olabileceğini düşünüyor, Jil hemen merdivenlerden yukarı çıkarak ofise göz gezdiriyor. Jil ofisin kapısını açtıktan sonra, kapının arkasında ki anahtarlık çerçevesinde asılı bir anahtar buluyor. Jil'in kaybedecek hiç zamanı yok. Tekrar aşağıya inerek demir kapıya yöneliyor. Kapının anahtarını hazırlamak üzereyken bir ayak sesi duyuyor. Jil kapıyı açmaktan vazgeçerek ayak sesinin geldiği yani tır'ın yanına yaklaşıyor, Jil eğilerek tır'ın altına bakıyor ve bir çift ayak gözlerine takılıyor ve Jil tırın etrafını sinsice dolanarak tırın köşesini döner dönmez silahını orada duran adama yöneltiyor, şişko ve göbekli bir adam iki elini birden havaya kaldırarak,

__Dur lütfen ateş etme!

__ (Jil): Kimsin sen ne arıyorsun burada.

__ İsmim Alexsander, zombilerden kaçtım buraya sığındım.

Bunun üzerine Jil silahını indiriyor...

__(Jil): Ben de Jil, Jil Valentina, bu şartlar altında sizinle tanışmayı istemezdim doğrusu.



Alexsander, rahat bir nefes alarak rahatlıyor, anlaşılan ürkek birine benziyordu bu esrarengiz, adam.

__(Jil): Senin bu adayı çoktan terk etmen gerekiyordu, bilmiyor musun? bu ada tamamen havaya uçacak.

__(Alexsander): Ama ben adadan çıkmak istedim beni almadılar birkaç arkadaşımı sağlık taraması sırasında öldürdüler, beni de öldürmek üzereydiler kaçtım oradan.

__(Jil): Sen virüs kapmışsın.

Dedikten sonra silahını tekrar Alexsander'e doğrultu.

__(Alexsander): Ne olursun Jil yalvarırım vurma beni, bağışla benim canımı, lütfen, lütfen, seninle gelmeme izin ver yaşamak istiyorum.

__(Jil): Hemen gözümün önünden kaybol.

__(Alexsander): Lütfen, Jil, Lütfen Yalvarıyorum sana.

__(Jill): Hemen dedim.

Alexsander Jilin şaka yapmadığını anlayınca hemen tırın kapıları açık olan dorsesinin  içerisine girip kendini içeriden kilitliyor. Jil Alexsander'e hiçbir şey yapmadan doğruca deponun arka kapısına ilerliyor. Üst kattan aldığı anahtarla kapıyı açıp yoluna devam ediyor. Devam ettiği yer başka bir sokağa açılıyor, bir müddet ilerledikten sonra sağ taraftan çok dar bir sokağa giriliyor. Yolun ilerisinde sağda duran bir kapı var kapının karşısında başka yöne uzanan bir sokak daha ayrılıyor, Jil aynı yolu devam ederken sağdaki kapının hizasına geldiğinde kapı hızla açılıyor, Jil çok korkmuş durumda silahını bile doğrultamadan öylece kala kaldı. Açılan kapıdan hızla karşıya kaçan Melbir'di, Melbir, Jil'i göremeden oradan kaçtı, Jil ise zaten korkudan dilini yutmuştu adeta, ama bir sorun var. Melbir'in o kapıdan hızla koşup kaçmasının sebebi anlaşıldı, bir gurup zombi topluluğu kapıdan çıkmaya başladı, Jil biraz kendine gelir gibi oldu. Dışarıya çıkan zombileri öldürdükten sonra Melbir'in açtığı kapıdan içeriye girdi, ancak zombilerin devamı vardı. Jil'in, elinde taramalı silah olduğu için kolayca o bölgeyi temizledi. 15 basamak kadar yer zeminine inen merdiven ve köşesinde küçük bir kapısız oda var oda'nın içinde tahta boş koliler var ve bir de ceset, cesedin üzerinde bir pompalı silah duruyor. O pompalı silah Melbir'e aitti. Zombilerle mücadele ederken düşürmüş olmalı ve silahını da alamayınca çareyi kaçmada bulmuş sanırım. Jil pompalı silahı oradan alarak dışarıya çıkıyor, yani Melbir'in kaçtığı sokağa doğru ilerliyor. sokağın sonunda geniş bir cadde var Jil, tren istasyonuna doğru olan istikamete doğru yani caddenin sağından yukarıya doğru yönelip yürümeye devam ediyor, Jil bir anda büyük bir acı ile çığlık sesi duyuyor bu çığlık sesinin Melbir'e ait olabileceğini düşünüyor ve çok tedirgin oluyor, Jil çığlık sesine doğru adımlarını hızlandırıyor, hafif dönemeci döndüğünde üç, dört zombi görüyor ama yerde yatan bir insan var midesindeki iç organları dışarıda bir zombinin elinde bağırsak diğerininkin de ciğer ve böbrek büyük bir ziyafet içindeler.

Cesedin kime ait olduğunu uzaktan tam olarak kestiremiyordu, sadece cesedin ayak tabanları gözükmekte, Jil daha da yakınlaşarak zombilerin silahla beyinlerini dağıttı. Cesedin yüzüne bakmaya cesaret edemiyor. Melbir olabileceğinden korkuyordu. Sonunda cesaretini toplayıp cesedin, yüzüne odaklandı, neyse ki ceset Melbir değildi. Biraz buruk bir sevinçdi bu sonuçta bir insan daha hayatını kaybetmişti.

Şehirde zombiler tarafından hep bir ağızdan duyulan zombilerin uğultusu ve havada uçuşan kargaların sesleri vardı. Çoğu cesetlerin üzerine üşüşmüş vaziyette leşleniyorlar. Jil cadde üzerinde yoluna devam ederken yolun solunda ki barın içinden iki el 7,65 lik silah sesi duyuyor. Jil bu kez çok çabuk hareket ediyor ve bar'a giriyor, içeride Melbir'i görüyor, Melbir'in başı dertte, üç, beş zombi Melbir'i sıkıştırmışlar Melbir bir jajör mermi boşaltması gerekiyor ki bir zombi öldürebilirsin bu da elinde ki silahla bir hayli zor görünüyor. Melbir koşuşturmasından dolayı nefes nefese ve ter içinde kalmış, neyse ki Jil zamanında bara giriyor ve zombilerin hayatlarına son veriyor. Jil, Melbir'in hayatını kurtarıyor. Melbir dizleri üzerine yere çöküp rahat bir nefes alıyor ve Jil'e yönelerek.

__(Melbir): Jil benim hayatımı kurtardın, zamanında gelmeseydin bu yaratıklar beni kendi saflarına alacaklardı.

Arada bir soluklanıp nefes alarak konuşmasına devam etti.

__(Melbir): Sana bir can borcum var her ne olursa olsun bunu asla unutmayacağım.

__(Jil): 7,65 lik silahla daha çok başın derde girer şimdi şu pompalı silahını al ve bir daha bırakma lütfen.

__(Melbir): Pekâlâ, sen nasıl istersen, şimdi durum değerlendirmesi yapmalıyız. Dedikten sonra yerden kalkıyor.

__(Jil): B planı için mi?

__(Melbir): Evet, ama onun öncesinde bütünlüğümüzün bozulmamasına dikkat edeceğiz.

__(Jil): Yoksa bir sorun mu var?

__(Melbir): Carlos, Carlos'u kaybettik.

__(Jil): Nasıl olur bu...

__(Melbir): Oldu işte, artık Telsizin düğmesine basıp B planına start verildi haberini vereceğim ama...

__(Jil): ama ne?

__(Melbir): Carlos'un haberine çok üzülecekler bu takımımızı olumsuz yönde etkilemesinden korkuyorum, hem o bizi komuta eden kişiydi.

__(Jil): Sen, sorumluluk sana geçti.

__(Melbir): Korkarım, evet.

__(Jil): O halde hemen iletişime geçmelisin, ben hiç kimseye ulaşamadım. Sanırım...

__(Melbir): Sanırım ne?

__(Jil): Sanırım telsiz...

Jil, bağlantısı kesik diyemeden melbir hemen söze girdi ve kendi telsizini eline aldı.

__(Melbir): Hayır bu olamaz.

Melbir telsizle panzehir takımına ulaşmaya çalışıyor, fakat ulaşamıyordu Melbir çok kızmıştı.

__(Melbir): Bu, bu nasıl olur böyle.

Melbir elini havaya kaldırıp telsizi yere atmaya çalışıyor

__(Melbir): Lanet olsun...

Dedikten sonra telsizin tekrardan lazım olacağı düşüncesiyle atmaktan vazgeçiyor, daha doğrusu buna mecbur kalıyor sadece telsizi sıkmakla yetiniyor ardından "Albeeert" diye kısık sesle serzenişte bulunuyor.


Devam Edecek... 
Güncellemelere daha hızlı erişmek için bizleri wattpad takıp edebilirsiniz.
wattpad.44melbir

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol