H.A.A.R.P Projesi

 

Aslında HAARP geri tepmeli bir silahtır. Üç kez aynı yerde deprem oluşturursanız, depremi yöneten St. Andreas da güme gider. O da yarılır ve denize kayar. San Fransisco ve LA mahvolur.

Deprem dalgaları sismik kategori olarak bir kaç çeşittir. Kimi fay kırığındaki hareketlenmelerdir. İkincisi dünyanın çekirdeğine yansıyan ve oradaki katmanlardan dönen sismik dalgalardır. Bunlar yansıma açısına göre kanalize edilebiliyorlar. Başlatma merkezi, Pasifikteki Fransız yönetimi altındaki mercan Atol adaları. H-Bomb ile yapılan deneylerdeki enerji yüklemeleri. Yani HAARP Fransa'nın yönetimindedir (Teknik olarak). Yılda bir Fransa Füzyon bombası patlatır. Bileniniz bilir ve hatırlar kuşkusuz... O cehennemi basınç ile yerkürenin "Eriyik halindeki Sial, Nifsima gibi katmanlarına" basınç yaparsınız.

İpucu: Bir havan topunu 90 derece DİK tutar ateşlerseniz ne olur? Geri tepemize düşer. Bir miğfere kurşun bir şekilde girebilir? O da SIFIR AÇIDIR. Yansımaz ve DİREKT askerin beynine saplanır. HANF bu dik ya da sıfır açı örneklerimizi yapan karşıt projenin adıdır. Fransız Pasifisyasında yapılan deneyler DOĞU ANADOLU ve kısmen Ermenistan'ı vuruyor. Yansıma açısı itibariyle... Eğer burada fay oturmuşsa, Romanya'yı vuruyor.

H.A.A.R.P projesi nedir, deprem yaratıp iklimleri değiştirebiliyor mu Nikola Tesla'nın kıyamet silahı gerçek mi oluyor? Haarp projesi yani orjinal adı ile High Frequency Active Auroral Research gizemlerle dolu bir proje. Kıyamet komplo teorilerinin baş sırasına yerleşen H.A.A.R.P bir deprem silahı olarak niteleniyor. İklimleri değiştirebilen H.A.A.R.P projesi ünlü bilim adamı Nicola Tesla'nın FBI tarafından el konulan çalışmalarından yola çıkılarak yapıldı. Türkçe manası Yüksek Frekans Aktif Auroral Araştırma Programı olan H.A.A.R.P adından da anlaşılacağı gibi yüksek frekansla ilgili bir program. Bu proje uzun yıllardan beri, Alaska'da Gakona askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetlerince gerçekleştiriliyor.

Peki H.A.A.RP deprem yaratır mı? HAARP'ın LEF dalga frekansları iyonosfere gönderildiğinde dalgalar dünyaya doğru yansıtılarak toprağın ve okyanusun içinden geçiyor. Bilim adamları, ELF dalgaları kasıtlı ya da kazara bir fay hattına yönlendirilirse korkunç korkunç depremler yaratabileceğini söylüyor.

H.A.A.R.P nedir? :
HAARP, yüksek frekansta yüksek enerji çıkışları ile iyonosferin ısıtılması ve burada bir takım değişimler yapılarak etkilerinin incelenmesi için başlatılmış bir projedir. Kullanılan frekans aralığı 2.8-10 MHz arasıdır. Çıkış gücü ise resmi kaynaklarda 3.6 Gigawatt olarak belirtilmesine karşılık 10 Gigawatt'a çıkarılabileceği açıklanmaktadır. Bu enerji dünyadaki en büyük radyo vericisi ünvanını kazandırmaktadır. Merkezin 1 saat boyunca çalıştırılması durumunda Hiroşima'ya atılan atom bombası kadar enerji ortaya çıkaracağı hesaplanmıştır. Bu da enerjinin aslında ne kadar tehlikeli olduğunun bir göstergesidir.

HAARP, çok ilginç bir yerde konuşlanmıştır: Alaska-Gakona. Gakona'da askeri üssün yakınlarında ve kimsenin girmediği özel bir alanda tesis kurulmuştur. Peki neden burası seçilmiştir? Bunun iki temel amacı vardır.

Birincisi Alaska dünyadaki elektromanyetik kuşakların özel bir kesişim bölgesinde bulunmaktadır. Dünyanın elektromanyetik alanlarına müdahale edebilmek için en iyi yerdir. İkincisi ise insanlardan uzak, korunması kolay ve gözlerden mümkün olduğunca uzak bir yer olmasıdır. Gakona daki bu merkezde 21 metre yüksekliğinde 180 adet kule üzerinde cross dipol anten inşa edilmiştir.

H.A.A.R.P iklimleri değiştirebiliyor mu? : H.A.A.R.P iklimlerde değişiklik yaptığı gibi ana karaları parçalayıp yeniden şekil verme, hatta dalgaları kontrol etme imkanı bile sunuyor. Dahası H.A.A.R.P enerji kaynakları ile oynama ve insan beynine hasarlar verme gibi insanlık geleceğini tehlikeye sokan bir çok güce sahip bir silah.

ABD dünyadan yükselen itirazlara rağmen 6 yılı aşkın süredir bu projeyi sürdürüyor. Bilim dünyasının kıyamet silahı olarak tanımladığı H.A.A.R.P için ABD 'iletişim cihazı' diyor. ABD resmi olarak H.A.A.R.P'in şu işlevlere sahip olduğunu iddia ediyor; 1- Atmosferdeki termonükleer araçları kontrol edecek elektromanyetik vuruşları gerçekleştirmek. 2- Denizaltılar ile haberleşmeyi kolaylaştırmak. Bu haberleşme ELF (Extremely Low Frequency) ve VLF (Very Low Frequency) dediğimiz 30 Hz - 30 kHz civarında çalışmaktadır. ELF'nin yan etkileri bilindiğinden mevcut ELF vericileri ile HAARP vericileri değiştirilmek istenmektedir. 3- Radar sistemlerini geliştirmek. 4- Çok geniş bir alanda ABD ordusunun haberleşmesini sağlamak. 5- Cray ve EMass süperbilgisayarlarının yardımı ile yer altının tomografik haritasını çıkarabilmek. 6- Petrol, doğalgaz ve mineral yataklarını tespit etmek. 7- Cruise füzesine benzer alçak irtifadan uçan füze ve hava araçlarını havada imha etmek.

Bağımsız bilim kaynakları ise ABD'nin kıyamet cihazının yıkıcı etkileri olduğunu bildiriyorlar. HAARP'ın bu etkileri de şöyle sıralanıyor; 1- İklimleri değiştirebilir. 2- Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir. 3- Ozon tabakası ile oynayabilir. 4- Deprem yaratabilir. 5- Okyanus dalgalarını kontrol edebilir. 6- Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir. 7- Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.

HAARP projesinin 1994 yılında başladığını ve 2007 yılında tamamlandığını düşünürsek yukarıdaki olayların da son 10 yılda gerçekleşmiş olması ve ABD hükümetinin bu karşıt görüşlüleri tam anlamıyla yalanlayacak bir bilgiyi yayınlamamış olması karşıt görüşlülerin şüphelerinde haklı olduğunu gösteriyor. İyonosfere yolladıkları dalgalar, kutup ışımalarına benzer bir ışıma yaratıyor. Bu dalgaları yönlendirdikleri yerde, yukarıda belirtilen maddelerden herhangi birini gerçekleştirebiliyorlar.

ABD, gizli 'deprem' silahı HAARP'ı Türkiye'ye mi kullanıyor?

Bazı çevreler 'deprem uyarısı'nın tehdit olduğunu ve Türkiye'de darbe planlayan üst akılların elinde, ülkemizde deprem olmasına yol açacak teknolojiler olduğunu söylemeye başladı. Aynı tartışmalar 17 ağustos 1999 depremi sonrasında da yaşanmıştı. Peki, gerçekten dünya üzerinde böyle bir teknoloji var mı? Amerika'nın uzun yıllardır üzerinde çalıştığı HAARP projesi neyi amaçlıyor? HAARP bir kıyamet silahı mı? 'Kara Bilim'in sınırları nerede başlayıp nerede bitiyor? 17 Ağustos depremi bir elektromanyetik saldırı olabilir mi? Bütün bu soruların cevabını 1999 depreminden bu yana konuyu araştıran ve ulaştığı bilgi ve belgelerle 'Beynimdeki Yabancı' adlı kitabını yazan Ali Selman Demirbağ anlattı.

Yıllardır bu konu üzerine çalışıyorum

2003 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Bio Medikal Teknolojisi bölümünden mezun oldum. Serbest Fizik Teorisyenlerinden Parçacık Fiziği (Kuantum Mekaniği) Eğitimi aldım. O günden bu yana çalışmalarımı Beynimdeki Yabancı isimli kitabımda topladım. Ayrıca küresel güçlerin insanlığa hükmetme hegemonyasıyla ilgili konsorsiyum şeklinde hazırlanan Zihin Kontrol Operasyonları isimli kitaba katkıda bulundum. Doğa olayları ve kontrolü hakkında özellikle HAARP Teknolojisi (Kara Bilim) 2011 yılında Amerikalı Akademisyen Dr. Nick Begich ile CIA'in gizli çalışmaları ve açıklanmış belgeleri üzerine ve HAARP teknolojisinin gizlenen asıl amaçları çalışma sistemi, etkileri ve alınması gereken önlemler hakkında çalışmalar yaptım.

MUCİDİ NİKOLA TESLA

İlk yapay deprem deneyleri Sırp asıllı bilim adamı Nikola Tesla tarafından New York'taki laboratuvarında başarıyla gerçekleştirildi. 'Elektromanyetik Dalgalar'ın mucidi Tesla, bu dalgaları kullanarak Richter ölçeğinde 5 şiddetinde bir deprem yapmayı başardı. Tesla'nın başarısı New York Times'ta yayımlandı. O dönemde çok fazla bilinmeyen elektromanyetik dalgalar ve etkileri, bilim çevreleri ve kanaat önderleri tarafından korkutucu ve gereksiz görülerek dışlandı. Bunun yanında Tesla'nın çalışmaları elektriğin kablosuz taşınması yönünde ilerlediği için, para kaybedeceğini düşünen dönemin bakır ve iletken kablo kartelleri de Tesla'nın önünü kestiler.

1920'DE SUMEN ALTI EDİLDİ

Nikola Tesla'nın elektromanyetik dalgalarla yaptığı çalışmaların konu başlıklarını; 'Enerji birikimi yüksek fay hatlarının olduğu bölgelerde depremi tetiklemek', 'İklimi kontrol etmek (Dünyanın manyetik alanlarını ve iyonosferi kullanarak yağışı ve rüzgârları kontrol etmek)', 'İstenilen bölgeye yıldırım düşürmek ve enerjisini depolamak', 'İstenilen bölgeye radyasyon vermek', 'Tüm iletişimi engelleyerek sadece kendi iletişimini sağlamak' şeklinde sıralayabiliriz. 1920'lerde sumen altı edilen bu çalışmalar, II. Dünya Savaşı ile tekrar gündeme geldi, gizli servisler tarafından yürütüldü.

KARA BİLİM

Peki, tüm bu gizli servislerin yapmış olduğu bilimsel çalışmaların günümüzdeki yansımaları ve devamı nasıl gerçekleşmekte? Bu sorunun cevabı bir muaama değil, aksine birçok bilim insanı, teorisyen ve gizli servis tarafından kamunun bilgisine sunuldu. Ancak bazı çevreler inanmadıklarından mıdır yoksa akademik kariyerlerine zeval gelmesin diye midir bilinmez, ülkemizde bu durumu 'komplo teorisi' diye adlandırıyor. Oysa bu konuda Amerika'da birçok yayın var, üniversitelerde çalışmalar yapılıyor ve kamuoyuyla paylaşılıyor. Günümüzde bu çalışmalar, Nikola Tesla'nın 100 yıl önce geliştirdiği temel prensipler üzerinden, HAARP Projesi kapsamında devam ediyor. Ben bu çalışmaları 'Kara Bilim' diye adlandırıyorum. Kara bilim, başta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel-teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen addır. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yarı gizli projeler.

BÜTÇESİ 30 MİLYON DOLAR

İşte HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi'nin de bu tip bir 'Kara Proje' olduğuna dair ciddi iddialar var. HAARP 'Dünyanın en büyük ve en güçlü radyo verici (iletici) birimini imal etme projesi'. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklaşa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme göreviyse Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nın 11 mil doğusunda inşa edildi. 1993 yılında uygulamaya konan program 2002 veya 2003 yılında tamamlandı.

MASUM BİR PROJE DEĞİL

Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan Savunma Bakanlığı da HAARP'ın varlığını diğer projelerde olduğu gibi inkâr etmiyor. İnternette HAARP'ın kendi web sitesi bile var. Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John Heckscher'e göre HAARP'ın amacı gayet masum. HAARP, iyonosferi dev bir anten olarak kullanabilmek amacıyla, bir parçasını ısıtmak için araştırmacıların kullanabileceği bir alet. Amerikan ordusu da HAARP için, 'iyonosfer üzerine yapılan bilimsel bir araştırma' gibi zararsız bir gerekçe ileri sürüyor. Oysa iyonosfer tabakası askeriye için önemli. Çünkü ordu tarafından kullanılan iletişim, gözetim ve denizcilik sistemlerinin hepsi iyonosferin içinden geçer veya iyonosfer tarafından yansıtılır. İyonosferin bir bütün olarak anlaşılması ve kontrol edilmesi Pentagon'a bu sistemler üzerinde daha iyi kontrol imkânı verecek. Ancak ABD'nin bilimi, teknolojiyi ve bilim insanlarını nasıl kullanageldiği düşünülürse ve ortaya konan deliller de göz önünde tutulursa, yapılmak istenenlerin masumane olduğunu söylemek zor.

"SOR, AMERİKALILAR MI YAPMIŞ"

Benim 'HAARP- Kara Bilim'le tanışmam 17 Ağustos Depremi'yle oldu. 9 Eylül Üniversitesi'nde öğrenciyken gerçekleşen bu olay herkes gibi beni de derdinden etkiledi. Üstelik dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in, Ahmet Mete Işıkara'ya "Depremi Amerikalılar yapmış olabilir mi?" diye sorması ve cevap alamaması meselesi, deprem esnasında görülen alev topu, Gölcük Deniz Üstündeki devir teslim törenine üst düzey Amerikan ve İsrailli subayların ilk defa gelmiş olması, depremden sonra bölgenin dalışa yasak ilan edilmiş olması konuyu odak noktama aldı. Nihayetinde uzun araştırmalar sonucu yukarıda bilgilere ve bazı açıklanmış CIA belgelerine ulaştım. Bu belgelerde geçmişte yapılan gizli deneyler de yer alıyordu. Anlaşılan şu ki; Amerika, arkada iz bırakmadan, hiç kayıp vermeden istediği bölgeleri askeri, ekonomik ve insani olarak yok edebilecek seviyeye getirecek bir silah yapmak istiyor. Bu bilgi ve belgeler 'Beynimdeki Yabancı' isimli kitabımda da yer alıyor.

DEPREM VURGUSU BİLİNÇLİ

Bugünlerde yine "Ortadoğu'da Amerika'nın ve sermaye sahiplerinin planlarını bozan Türkiye'ye karşı, böyle bir saldırı olur mu?" sorusu soruluyor. Zira 15 Temmuz hezimeti sonucu istediklerini elde edememiş, planları ötelenmiş hırs dolu bir anlayış var. 'Türk Milleti' faktörü bu sefer onlara hakikaten kaybettirdi. Marmara fayı 15 Temmuz'dan sonra ilk defa Le Monde gazetesinde gündeme geldi. Gazete, yazısında, Marmara fayını inceleyen sismik gemiden gelen bilgilerde fay hattında yüksek enerji birikimi olduğu ve fayın kararsız olduğundan bahsedildi. Bu yazıdan bir hafta sonra Pensilvanya'dan salyalar eşliğinde deprem vurgusu gelmeye başladı. Benim buradan anladığım deprem olursa "Biz demiştik" diyecekler. Eğer deprem olmazsa da taraftarlarına mecazen söylendiği empoze edilecektir. Zira 14 Ağustos tarihi vurgusu deprem haberinden önce ortaya atılmıştır.

17 AĞUSTOS DEPREMİNDE ABD PARMAĞI VAR

Bilindiği üzere Marmara yani Kuzey Anadolu Fay Hattı 17 Ağustos 1999'dan beri kararsız ve enerji yüklü. O günden beri deprem bilimciler "Bu fay hattı tekrar kırılacak ama bu kırılma 3 gün sonra da olabilir, 50 yıl sonra da" diye defalarca açıkladılar. Evet, Amerika bir deprem silahı yapabilmek için sürekli çalışmalar yapıyor. Dünyada açıklanmış 7 adet HAARP tesisi var. Açıklanmayanlarla birlikte bu sayı 20. Ancak bu çalışmalar sonuçlanmadı ve kesin sonuç veren bir silah haline gelmedi. HAARP silahı depremi şiddetini ve süresini belirleyip kontrol edemez, sadece fay hattını tetikleyebilir. ABD'nin amacıysa depremin herhangi bir fay hattında başından sonuna şiddetini ve süresini kendi belirleyeceği bir deprem silahı geliştirmek. Bunun için dünyanın fay hattı kararsız bölgelerinde her zaman HAARP ile deneyler yapıyor. Bizim ülkemizde de deprem yapma çalışmaları da devam ediyor. Mesela bana göre 17 Ağustos depreminde kesin olarak ABD parmağı var ancak bu, o gün 7,5 şiddetinde 45 saniye süren depremin planlı ve kontrolünün tamamen ABD'de olduğunu göstermez. Dediğim gibi HAARP kesin sonuç veren bir silah haline dönüşmedi. Biz şimdi asıl millet olarak kazandığımız bu birliğin hain oyunlarla bozulmasına izin verirsek en büyük depremi yaşamış olacağız. Birliğimiz diriliğimiz, diriliğimiz farkındalığımız, farkındalığımız birbirimizi sevmek ve saymak olunca, karşımızdaki güç deprem silahlı da yapsa o birlikten korkacaktır.

Haarp Bilinç kontrolü mü?

Begich ve Manning tarafindan yapilan arastirmalar, garip projelerin örtüsünü kaldirdi. Örnegin, ABD Hava Kuvvetleri dökümanlari insanin zihinsel eylemlerini manipüle etmek ve degistirmek [genis cografik alanlar üzerinde titresen radyo frekans radyasyonu (HAARP'in maddesi) araciligi ile] için bir sistem gelistirildigini meydana çikardi. Bu teknoloji hakkinda en çok anlatilan materyal, ünlü Zbigniew Brzezinski'nin (Carter'in eski ulusal güvenlik danismani) ve J. F. MacDonald'm (Johnson'm bilim danismani ve UCLA'da jeofizik profösörü) jeofizikal ve çevresel savas için güç isinlama transmiteri hakkinda yazdiklari yazilarindan gelir. Bu dökümanlar, bu etkilerin nasil insan sagligi ve düsüncesi üzerinde olumsuz etkilere neden olabilecegini gösterir.

Brzezinski 25 yil önce Kolombiya Üniversitesi'nde bir profesörken yazmis oldugu bir kitapta söyle diyor:

"Politika stratejistleri beyin ve insan davranislari üzerine yapilan arastirmalari sömürmeyi özendiriyorlar. Jeofizikçi G. J. F. MacDonald (savas problemlerinde uzman) dogru olarak zamanlanmis, suni olarak uyandirilan elektronik darbelerin dünyanin belirli bölgeleri üzerinde göreceli yüksek güç düzeyleri üretecek sarsmalar kalibina önderlik edebilecegini söylüyor. Bu yolda birisi, ciddi olarak, seçilmis bölgelerde çok genis nüfusun beyin performansini bozacak bir sistem gelistirebilir. Ulusal çikarlar için davranislari manipüle etmede çevreyi kullanma düsüncesinin ne kadar derinden rahatsiz edici oldugu kimileri için sorun degil; böyle kullanima teknolojinin izin vermesi, galiba gelecek birkaç on yil içinde gelisecek."

1966'da MacDonald, Baskan'in "Bilim Danisma Komitesi"nin ve daha sonra Baskan'in "Çevre Niteligi Konseyi"nin bir üyesiydi. Askeri amaçlar için çevresel kontrol teknolojilerinin kullanimi üzerine yazilar yazdi. Bir jeofizikçi olarak yaptigi en derin yorum, jeofiziksel savasin anahtarinin, çevresel istikrarsizliklarin (yani küçük bir miktar enerjinin ilavesinin çok daha büyük miktarlarda enerjiyi salivermesi) tanimlanmasi oldugu önermesidir.

Jeofizikçiler çevresel karmasaya enerji eklemenin genis etkileri olabilecegini fark ettiler. Bununla birlikte insanlik halihazirda çevremize, kritik kütle tesis ettigini anlamadan, ciddi miktarlarda elektromanyetik enerji ekliyor. Begich ve Manning'in kitabi bu konuda çesitli sorular yükseltiyor: "Bu ekler etkisiz mi yoksa ötesinde onarilamaz bir zarar verecek kümülatif bir miktar var mi? HAARP geri dönemeyecegimiz bir yolculugun son basamagi mi? Baska bir seri seytani Pandora'nin Kutusu'ndan saliverecek baska bir enerji deneyi üzerine para yatirmak üzere miyiz?"

1970 baslarinda Z. Brzezins" ki, yavas yavas ortaya çikacak, teknoloji bagimli "daha kontrol edilebilir ve daha yönetilebilir bir toplum"u Öngördü. Bu topluma, oy kullananlari iddiali süper bilimsel "know-how" ile etki altinda birakacak bir elit grup tarafindan hükmedilecekti. Bu elit, halkin davranislarini etkilemek ve toplumu yakin gözetim ve kontrol altinda tutmak için son modern teknikleri kullanarak politik amaçlarina ulasmada tereddüt etmeyecekti.

Begich'e göre Brzezinski'nin tahminleri dogru çikti. Bugün, söz konusu elit için birkaç yeni araç ortaya çikiyor. Araçlari kullanma izni için politikalar zaten hazir. "ABD nasil yavas yavas kontrol edilebilir teknotopluma dönüsecek?" sorusu soruluyor. Kademe taslari arasinda Brzezinski, halkinin güvenini kazanmak için, devam eden sosyal krizleri ve kitle medyasinin kullanimim umut ediyor.

ABD Kongresine ait kayitlar, ionosfere gönderilen sinyallerle dünyaya nüfuz etmek için, HAARP'in kullanimiyla mesgul oluyor. Bu sinyaller gezegenin içinden kilometrelerce derine bakarak, düzenli yeralti askeri gereçlerinin, minerallerin ve tünellerin yerini bulmak için kullanilacak. Senato 1996'da sadece bu yetenegi gelistirmek için 15 milyon dolar ödenek ayirdi. Problem su: dünyaya nüfuz eden radyasyonlar için gerekli olan frekans, insanin zihinsel fonksiyonlarinin tahribi için en çok zikredilen frekans dizisinin içinde. Ayrica baliklarin ve vahsi hayvanlarin (ki kendi rotalarini bulmak için rahatsiz edilmemis enerji alani üzerinde ilerlerler) göç modelleri üzerinde pek derin etkilere sahip olacak.

Begich ve Manning yeni teknolojilerin insanin beyin potansiyelini gelistirmek için inanilmaz imkanlara sahip oldugunu söylüyorlar. Bu teknolojiler ögrenme, hafizayi gelistirme ve insan davranisi modifikasyonu için kullanilabilir. Beyin teknolojileri alaninda önemli bir isim olan Michael Hutchison, bu alani siradan insanlara açti.

Hutchison'un açikladigi gibi beyin, oranli dar üstün frekanslar bagi içinde çalisir. Üstün beyin dalga frekanslari beyinde yer alan aktivite çesitlerine araci olur. 4 temel beyin dalga frekansi grubu vardir ki bunlar çogu zihinsel aktiviteyle birlesirler. Birincisi, beta dalgalari (13-15 Hertz veya titresim saniyede), bir kisinin dikkati normal aktivitelere dogru disa yöneldigi zaman, normal aktivite ile birlesir. Bu alanin yüksek sonu, stres ve kiskirmis (heyecenli) durumlar -ki düsünmeyi ve algisal becerileri bozar -ile birlesir. îkinci grup, alfa dalgalan (8-12 Hertz), gevsetmeye araci olabilir. Alfa frekanslari ögrenme ve odaklanmis zihinsel fonksiyonlar (is görme) için idealdir. Üçüncüsü teta dalgalari (4-7 Hertz); zihinsel imgelemeye, hafizaya ve iç zihinsel odaga girise araci olur. Bu durum genellikle genç çocuklarla, davranissal n-iodifikasyon ve uyku durumlariyla ilgilidir. Son olarak, ultra yavas delta dalgalan (5-3 Hertz), bir kimse derin uykudayken bulunur. Genel kural odur ki, beynin üstün dalga frekansi, saniyede titresim süresinde rahatlanildiginda en düsüktür ve insan en uyanik ve heyecanliyken en yüksektir. Beynin, elektromanyetik araçlar ile distan canlandirilmasi (tahrik edilmesi) bir dis cihaz (jeneratör) ile yeni bir safhaya geçirilmesine veya kilitlenmesine neden olabilir. Üstün beyin dalgalari dis tahrik tarafindan yeni frekans kaliplarina sürülebilir veya itilebilir. Baska bir deyisle, dis sinyal sürücüsü veya itici cihaz beyni bir yolculuga çikarir, normal frekanslari beyin dalgalarinda degisiklige neden olmaya bütünüyle götürür; ki bu daha sonra beyin kimyasinda degismeye neden olur; ve bu da daha sonra beyin çiktilarinda, düsünce sekillerinde, duygu veya fiziksel durum sekillerinde degismeye neden olur. Beyin manipülasyonu iki yoldan birine çikar: Faydali veya zararli.

Spesifik dalga formlari kombinasyonu ile birlikte çesitli frekanslar beynindeki belirli kimyasal karsiliklari tetikler. Bu nörokimyasallarin saliverilmesi beyinde endise duygulari, hirs, depresyon, ask vb. sonuçlari olan spesifik reaksiyonlara neden olur. Bütün bunlar ve duygusal entellektüel karsiliklarin tüm bu gidis gelisi (degisimler), spesifik elektriksel uyanlar sonucu ortaya çikan bu beyin kimyasallarin (kimyasal ajanlarin) özel kombinasyonlari sonucunda ortaya çikar. Beyin sivilarindaki bu belirli karisimlar olaganüstü özel zihinsel durumlari ortaya çikarabilirler. Örnegin, bilinçli davranis kaybi, karanlik korkusu vb. Bu alandaki çalismalar düzenli olarak yapilan yeni bulusla da çok hizli bir yüzdede ilerlemektedir. Bu spesifik frekanslarin bilgisinin çözümü, insan sagligini anlamada anlamli bir gelisme saglayabilir. ELF için tasiyici olarak hareket eden radyo frekans radyasyonu kablosuz olarak beyin dalgalarini degistirmede kullanilabilecek. Bu HAARP'ini bilinç kontrolü konusunda, uygulamalarinda neler yapabileceginin göstergesidir. Bununla beraber, HAARP'm kayitlarinda, bunun insandaki yan etkileri henüz ortaya çikarilmamistir; fakat Begich ve Manning'in kitaplarindaki hükümet dökümanlarinda görünmektedir.

Beyin aktivitesinin kontrolü için gereken güç düzeyi 5-20 mikroamper gibi çok küçük bir degerdir ki bu da 60 Wattlik bir ampulü yakmak için gereken enerjiden binlerce kat daha küçüktür. Yazarlar çalismalarinda gerekli olan çok küçük enerji üzerine konusmaktalar. Beyin aktivitesini etkilemek için gereken hiz, enerji seviyesi ve dalgalar formu kombinasyonundan olusur. Son yirmi yilda ve özellikle son birkaç yildaki gelismeler çok büyük ilerlemeler sunmaktadir.

Arastirmalar, uluslararasi olarak, dis elektromanyetik alanlar tarafindan beynin kolayca yönlendirilebilecegini veya durumlari degistirmek için etkilenebilecegini buldu. Bu buluslar hem bilim insanlari hem de siradan insanlar için yeni araçlar tedarik etti. Yeni araçlar elektrikli "cranial" kafaya iliskin uyari aletlerini, ses sistemlerini, isikli uyan sistemlerini ve diger birçok beyin yönlendirme ve geri tepki (destek yanki) cihazlarini içermektedir. Teknolojik ilerlemeler ayrica, insanlarin kendi beyin aktivitelerinin yararli sonuçlar için nasil kontrol ve manipüle edilecegini ögrenmelerine izin veren özel kontrol ve gözetim araçlarina eklendi. Raporlar digerlerinin yaninda gevsemeyi, agri kontrolünü, ögrenme hizini ve hafizanin gelistirilmesini içermektedir.

Hutchison'm en son çalismasi henüz birlestirilen düsünce teknolojilerinin son tanimlarini sagliyor. Onun son kitabi "büyük beyin gücü", okuyucularini çok hizli degisen (o kadar ki bilimin uy-gulamalardan daha hizli gelistiginin farkedildigi) alana ulastiriyor. Sinir sistemi bozukluklarinin düzeltilmesi, dikkat daginikligi ve çocuklardaki hiperaktif bozukluklarin düzeltilmesi, diger seyler arasinda ilaç ve alkole bagli bozukluklarin düzeltilmesi konusundaki son durum tartisiliyor. Bu tip elektrotip, bu tibbi arastirmalarin en ilginç alanlarini olusturur.

Son yillarda arastirmalar tibbi ve psikolojik uygulamalarin sasirtici olumlu sonuçlarina dogru genislemistir. Bu sonuçlarin bazilari Amerikan Hava Kuvvetleri tarafindan fark edildi. Ne yazik ki askeri çalismalar bu teknolojiyi insanlik yararina kullanmaktan çok silah sistemlerinde kullanma yönünde devam etmektedir.

HAARP'IN arka planı

Kuskusuz, HAARP izole olmus bir proje degil. ABD'nin uzun yillardir üzerinde çalistigi pek çok projeden olu-san demetin bir parçasi. Aslinda HAARP "Yildiz Savaslari" (Star Wars) programinin önemli bir bölümünü olusturuyor.

ABD uzayla, 2. Dünya Savasi sirasinda ve sonrasinda ciddi bir biçimde ilgilenmeye basladi. Bu derin ilginin nedenleri roket teknolojisinin baslangicinin -nükleer teknolojinin de esligiyle- bu dönemde ortaya çikmasidir. ilk çalismalar sonucunda gürültü bombalan ve rehberli füzeler ortaya çikti. Roket ve nükleer silah teknolojisi ayni zamanda, 1945-1963 yillan arasinda gelisti. Bu süre zarfinda yeryüzünün üstünde ve altinda siddetli nükleer testler tecrübe edildi. îonosfer ve stratosfer üzerine yapilan çalismalar sonucu atmosferin bir parçasi olan ve evrenden solar ve galaktik rüzgarlarla gelen protonlar, electronlar ve alfa parçaciklari gibi yüklü parçaciklari tutarak dünyayi koruyan "Van Allen Belts" (Van Allen Kemerleri) bulundu. Bu kemerler Amerika'nin ilk uydu operasyonu -Explorer I-sirasinda 1958'de kesfedildi.

Agustos-Eylül 1958 arasinda ABD, "Argus Projesi" adi altinda 3 nükleer bomba ve 2 de hidrojen bombasi deneyi yapti. Bu projenin amacinin, yüksek irtifadaki nükleer patlamalarin elektromanyetik titresim (EMP) nedeniyle radyo iletimlerine ve radar operasyonlarina etkisine deger biçmek, jeomanyetik alanlar ve onun içindeki yüklü parçaciklari daha iyi anlamak oldugu söyleniyor.

13-20 Agustos 1961'de Amerikan ordusu ionosferde bir "telekomünikasyon kalkani" yaratmayi planladi. Bu kalkan 3000 km yükseklikte kurulacakti. Kalkanin ionosferde kurulma sebebi telekomünikasyonlara manyetik firtinalar ve günes isinlari tarafindan zarar verilebilir olmasidir.

9 Temmuz 1962'de Pentagon "Project Starfish" adi altinda ionosferle ilgili bir dizi yeni deney yapmaya giristi. Bu deneyler alt Van Allen kemerine zarar verdi. 1968'de "Solar Power Satellite Project (SPS) ile günes enerjisiyle çalisan her biri bir ada büyüklügünde olan uydular üzerine çalisildi. 1975'de firlatilan "Saturn V Rocket" atmosferde yandi. Bu yanma ionosferde büyük bir delik açti.

1978'de SPS Projesi üzerine yeniden çalisilmaya baslandi. Bu dönemde antibalistik füzeler için uydu isin silahlari üzerine çalisildi. Yüksek enerjili lazer isinlarinin bir "termal silah" olarak düsman füzelerini yok etmek için en uygun araç oldugu ileri sürüldü. SPS ayni zamanda psikolojik ve anti-personel bir silahi da ifade etmekteydi. Lazer isinlan güç bataryalari bir SPS uydusundan diger uydulara veya platformlara yayilabilecektir. Bir psikolojik silah olarak insanlar üzerinde genel bir panik yaratma etkisi vardir. SPS'in dünyanin herhangi bir yerindeki askeri operasyonda ihtiyaç olunan enerjiyi iletme kapasitesinden bahsedilmektedir. Bunlarin disinda, gözetim ve erken uyan sistemlerinde gelismeler, düsman ordularin yayinini bozma ve ionosferde fiziksel degisiklikler yaratma yetenegine sahiptir.

SPS projesine Baskan Carter'm onay vermesine karsilik, projenin çok pahali olmasi (Enerji Bakanligi'nin tüm bütçesinden daha fazla bir bütçeye ihtiyaç duyuluyordu) nedeniyle program rafa kaldirildi. Ta ki Ronald Reagen baskan olana dek. Proje Reagen, döneminde yeniden su yüzüne çikti. Reagen projeyi, Pentagon'un bütçesinden daha büyük bir bütçe ayirarak "Star Wars" (Yildiz Savaslari) adi altinda harekete geçirdi.

1970'lerin sonlarinda Pentagon, düsmana ait nükleer çevrede iletisimin radyo ve televizyon teknolojisinde kullanilan geleneksel yöntemlerle gerçeklestirilemedigini farketti. 1982'de bir komuta kontrol elektronik alt sistemi gelistirildi. "Ground Wave Emergency Net-work (GWEN)" denilen bu sistemle roketler monitörden izlenip kontrol edilebiliyordu.

1981 yilinda "Orbit Maneuvering System" (OMS) ile uzay mekikleri için SPS uzay platformlari insasi planlandi. NASA'nin ürettigi uzay mekiginin ionosfere enjekte ettigi gazlarin ionosfere etkisi üzerine çalisildi. Deneyler sonu-cunda ABD ionosferik delikler açabildigini gördü. 1985 yilinda yeni mekik deneyleri yapilmaya baslandi. 1980'lerde ABD yilda 500-600 civarinda roket firlatiyordu. Bu sayi 1989'da zirveye (1500 adet) ulasti. Bütün bu deneylerin atmosfere ciddi etkileri oldu.

1986'da, Çernobil faciasindan hemen önce, ABD Mighty Oaks olarak bilinen Nevada'daki test bölgesinde hidrojen bombasi deneyleri yapiyordu. Bu deneyler X isinlari ve parçacik isini silahlarinin gelistirilmesi programinin bir parçasiydi. ABD 1991'de Körfez Savasi sirasin-da elektromanyetik titresim silahlari (EMP) olarak adlandirilan silahlari test etti.

1993 yilinda baslatilan HAARP projesi iste tüm bu deneylerin devami ve Star Wars programinin bir parçasi durumunda.

HAARP: Sadece bir akademik arastirma mi?

High-frequency Active Auroral Re-search Program (HAARP) dünyanin en büyük ve en güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birini imal etme projesidir. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafindan ortaklasa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlik programin yürütme görevi ise Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nin 11 mil dogusunda hâlâ insa halindedir. 1993 yilinda uygulamaya konan programin 2002 veya 2003 yilinda tamamlanmasi bekleniyor.

HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek frekans transmiterlerinden ve bunun disinda 19 enstrümandan ibaret. Geçen yillarda 48 anteni insa edilmis olan ve 5 arc'lik bir alana yayilan HAARP, program tamamlandiginda her biri 2 tane 10 kilowatthk radyo transmiterli 180 antene sahip olacak ve 33 acr'lik bir alana yayilacak. Enerji için dizel jeneratörler kullanilacak ve 3.6 megawatthk radyo sinyalini ionos-fere gönderme kapasitesine sahip olacak. Kisaca HAARP, inanilmaz güç düzeylerinde ELF (extremely low frequ-ency-son derece düsük frekans) ve VHF (very high frequency-çok yüksek fre-kans) transferine yetenekli, dünyanin en büyük radyo frekansi (RF) transmitteri olacak.

HAARP'm siradan bir radyo istasyonundan farki daha güçlü olmasi ve antenlerinin yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya odaklanabilir olmasi. Bunun anlami 3.6 megawattlik radyo sinyali sadece gelisigüzel bir sekilde disari yayilmayacak, bunun ötesinde, bu radyo sinyalleri bir isinin içinde yükselebilecek. Bu isinin parlakligi radyo mühendislerinin "effective radiated power" (ERP-etkili isinsallastirilmis enerji) olarak adlandirdiklari sey. HAARP'in tamamlanmis hali 4.7 gigawatt civannda ERP'ye sahip olacak.

Desinatörieri HAARP'in enerji üretmeyecegini, sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen belirli noktalara transfer edecegini belirtiyorlar.

Konuyu daha iyi kavrayabilmek için Daily News gazetesinden Doug O'Har-ra'nin verdigi bir örnegi aktaralim. iki elektrik ampulü düsünün. Bu ampullerin bir tanesi 100 watt digeri 1000 watt. Onlari bir alanin ortasina yerlestirin. 1000 wattlik ampul 100 wattlik ampul-den 10 kez daha parlaktir. 10 kat fazla enerji yayar. Şimdi, 100 wattlik ampulü isigin isinini 10 kez parlaklastiran bir reflektör (yansitici) ile birlikte bir elektrik fenerinin içine yerlestirin. Elektrik feneri 1000 wattlik bir ERP'ye sahip olacaktir. Eger bu size çevrilirse, 100 wattlik elektrik feneri 1000 wattlik ampul gibi parlak görünecektir. Hâlâ sadece 100 watt gönderiyor fakat sinirli bir yerden 1000 wattlik ampul kadar parlak görünüyor olacaktir.

Mühendisler HAARP'in antenlerinin radyo enerjisinin üzerinde elektrik feneri reflektörü gibi hareket edecegini söylüyorlar. Tonosferin bir bölümü üzerinde, 4.7 giga-watt ERP'ye sahip bir isin içinde, 3.6 megawatt odaklayacaktir.

Eger HAARP'in bütün antenleri en yüksek frekansina, 10 Mhz civarina, getirilirse ve ionosferin en alçak bölümüne, 50-55 mil civarina, hedeflenirse, radyo isini tarafindan vumlan alan 30 mil kare civarinda olacak. HAARP mühendislerine göre bu, HA" ARP'in çalisabilecegi en dar ve en çok odaklanmis alan. Diger yerlesimlerde ve irtifalarda isin, enerjisini daha genis bir alan üzerinde yayabilecek.

Aslinda HAARP gizli bir proje degil. Amerikan Savun-ma Bakanligi da HAARP'm varligini diger projelerde oldugu gibi inkar etmiyor. Internette HAARP'in kendi web sitesi bile var. Giz ve ihtilaf, amaçlar ve sonuçlar söz konusu oldugunda basliyor.

Bu ihtilafli projenin yöneticisi olan John Heckscher'e göre HAARP'in amaci gayet masumane: HAARP, iyonosferi dev bir anten olarak kullanabilmek amaciyla, bir ionosfer yamasini isitmak için arastirmacilarin kullanabilecegi bir alet. HAARP tamamlanip harekete geçirildigi zaman, dev antenler, ayni zamanda yüksek frekansli radyo dalgalarmi dar bir isinin içinden ilete-cekler. Bu radyo dalgalan ionosfere gönderilecek.

Bu yüksek frekans radyasyon isini ile, arastirmacilar elektrojetin (aurorasal perde boyunca bir milyon amperlik dogal akimlar) küçük bir parçasini degistirebilecekler. Elektrojetin gücünün degistirilmesiyle, ionosferin çok düsük frekansi (extremely low ferquency-ELF) radyo dalgalan üretmek için kullanilmasi mümkün hale gelecek. Geophysical Institute (Jeofizik Enstitüsü) yöneticisi Syun Akasofu'ya göre HA-ARP gibi bir araç olmadan, bu frekans genisliginde yayin yapabilmek için yüzlerce mil uzunlugunda bir antene ihtiyaç vardir. HAARP etkili bir sekilde aurorayi bir çesit antene dönüstürüyor. Çünkü ELF radyo dalgalari okyanuslara nüfuz edebiliyor. Böylece denizaltilar suyun yüzeyine çikmak zorunda kalmadan radyo sinyallerini alabilecek. ELF dalgalari ayrica uzun mesafeli komünikasyonlari kolaylastirabilecek. ELF dalgalari, aynen okyanusa oldugu gibi, yeryüzüne de derinden nüfuz edebilecek. Monitöre bagli bir alici kullanarak, objelerden dünyanin yüzeyine siçrayan dalgalar sayesinde tüneller veya gizli yeralti barinaklarinin varligi ortaya çikacak. Bu jeologlarin yeralti minerallerini ve petrol depolarini bulmak için yillardir kullandiklariyla ayni teknik.

Heckscher'e göre HAARP'm yayacagi sinyaller hükümetin herhangi bir elektrik sinyali için uygun buldugu güvenlik düzeyinden bir milyon kez daha az tehlikeli. HAARP'm transmiteri halihazirda 1/3 megawatt güce sahip. Gelecek yillarda bu rakam 3 megavvatt'a ulasacak. Heckscher HAARP'm ionosfer üzerindeki etkisinin az olacagini basit bir örnekle açiklamaya çalisiyor: Küçük bir elektrik bobmim bir fincan kahveye veya büyük bir nehire daldirmak. Heckscher'e göre HAARP ile yapilacak olan ikincisi.

Akasofu da bu gibi durumlarda hep ifade edildigi gibi, HAARP Projesi'nin dogaya ve insanlara ciddi zararlari olacagi iddiasinin bir bilim kurgu oldugunu söylüyor. Ona göre projenin, transmiter faaliyet halindeyken o yörede uçan uçaklardaki elektronik ekipman için potansiyel bir tehlikesi var. Fakat buna karsi güvenlik tedbirleri mevcut. HAARP operatörleri Federal Aviation Administration'a HAARP'in iletim takvimini verecekler ve mühendisler yörede uçan uçaklarin güvenligini temin etmek için HAARP'a uçak belirleme radarlari yerlestirecekler. Ayni prosedür roketler için de takip edilecek.

KARA BiLiM HAARP VE TESLA

HAARP'in gerçek amaçlari söyle özetlenebilir: Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon saglamak, genis kitlelerin düsüncelerini ve ruhsal durumlarini kontrol edebilmek, istenilen ülkelerin iletisim sistemlerini çökertmek. Temel prensipleri, Tesla'nin 100 yil önce gelistirdigi fikirlere dayaniyor.

ikinci Dünya Savasi'ndan sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çesitli çevrelerde en çok tartisilan konulardan biri "kara bilim" oldu. "Kara bilim" basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayi kendi hegemonyalari altinda tutabilmek için yaptiklari bilimsel-teknik arastirmalara ve üzerinde çalistiklari çesitli projelerin toplamina verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir. Saldin/savunma silahlari üretimi, gözetim sistemleri ve düsünce kontrolü üzerine yapilan çalismalar, dogayi manipüle etme amaçli arastirmalar, bu projelerin içerigini olusturur.

Söz konusu projeler gizli oldugu için, ortalikta pek çok rivayet dolasmaktadir ve elimizde bu projeler hakkinda çok da fazla bilgi yoktur. Buna karsin, bu projeler içinde çalisan bazi insanlarini çalismalarini desifre etmesi, insanlik disi bir bilimi kabul etmeyen arastirmacilarin ve bilim insanlarinin çabalari, devletler arasindaki çelismeler ve nihayet bu projelerin bazilarinin gizli kalamayip ister istemez su yüzüne çikmasi sonucu, söz konusu projeler hakkinda az da olsa bilgi sahibiyiz.

Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savasi sirasinda gerçeklestirilen Manhattan Projesi'ydi. 1941 yilinda çalismalarina baslanan Manhattan Projesi'nin konusu atom bombasinin üretimiydi. Bu projenin gerçekligi Hirosima ve Nagazaki'de aci bir biçimde kanitlandi.

Gerçek oldugu en son kanitlanan girisim ise ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya Savasi'ndan sonra ABD önderliginde, ingiltere, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada arasinda yapilan Ukusa Antlasmasi'nin uygulamalarinin 1980'lere yansimasi olan ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar, "chat" tipin-de iletisim biçimleri, faks, teleks, tele-fon haberlesmeleri gözlenebiliyor. ABD ve digerleri yillardir bunun bir komplo teorisi oldugunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadigini iddia ediyorlardi. Geçtigimiz Şubat ayinda yasanan gelismeler ise ECHELON'un gerçekligini ortaya koydu. Basinda ve internette çikan haberlere göre, ABD'nin yukarida adi sayili diger devletler ile birlikte casusluk yapmasi ortaligi karistirdi. Fransa, ABD ve ingiltere'ye karsi hukuki islemlere basvurmaya hazirlaniyor. Alman ve italyan parlamentolari ise konu hakkinda arastirma baslatti. Avrupa Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Degerlendirme Dairesi (STAO), konu ile ilgili özel bir rapor hazirladi. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili raporu 22 Şubat'ta Özgürlükler Komitesi'nde ele alinacakti. Şimdiye kadar varligi kabul edilmeyen ECHELON'un adi, Amerikan Savunma Bakanligi'nin (Pentagon) Şubat ayinda internete verdigi, gizlilik derecesi olmayan belgelerden bazilarinda da geçiyor.

iste HAARP (High-Fre-quency Active Auroral Re-search Program) Projesi'nin de bu tip bir kara proje olduguna dair ciddi iddialar ve çalismalar var.

Aslında HAARP geri tepmeli bir silahtır. Üç kez aynı yerde deprem oluşturursanız, depremi yöneten St. Andreas da güme gider. O da yarılır ve denize kayar. San Fransisco ve LA mahvolur.

Deprem dalgaları sismik kategori olarak bir kaç çeşittir. Kimi fay kırığındaki hareketlenmelerdir. İkincisi dünyanın çekirdeğine yansıyan ve oradaki katmanlardan dönen sismik dalgalardır. Bunlar yansıma açısına göre kanalize edilebiliyorlar. Başlatma merkezi, Pasifikteki Fransız yönetimi altındaki mercan Atol adaları. H-Bomb ile yapılan deneylerdeki enerji yüklemeleri. Yani HAARP Fransa'nın yönetimindedir (Teknik olarak). Yılda bir Fransa Füzyon bombası patlatır. Bileniniz bilir ve hatırlar kuşkusuz... O cehennemi basınç ile yerkürenin "Eriyik halindeki Sial, Nifsima gibi katmanlarına" basınç yaparsınız.

İpucu: Bir havan topunu 90 derece DİK tutar ateşlerseniz ne olur? Geri tepemize düşer. Bir miğfere kurşun bir şekilde girebilir? O da SIFIR AÇIDIR. Yansımaz ve DİREKT askerin beynine saplanır. HANF bu dik ya da sıfır açı örneklerimizi yapan karşıt projenin adıdır. Fransız Pasifisyasında yapılan deneyler DOĞU ANADOLU ve kısmen Ermenistan'ı vuruyor. Yansıma açısı itibariyle... Eğer burada fay oturmuşsa, Romanya'yı vuruyor.

Haarp Kıyamet Teknolojisi

Yıllarca önce Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı mucit Nikola Tesla tarafından geliştirilen bu "düşük frekanslı elektromagnetik ışınımla "yüksek enerji nakli" tekniğini hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı

Senator Claiborne Pell şöyle söylüyordu: "Şu anda bir anlaşmaya ihtiyacımız var... Dünyanın askeri liderleri fırtınaları yönetip, iklimleri değiştirmeden ve düşmanlarına karşı depremler oluşturmadan önce..."

Senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Sıra projenin denenmesine gelmişti

Gölcük 17 Ağustos 1999, saat 03:02

Saat gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarı atmaya çalışırken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler. Ve sanki insanların çoğu belki de ölümün kendilerine ne kadar yakın olabileceğini ilk defa bu denli yakından gördüler.

Donanma Komutanlığı'nın görkemli devir-teslim törenini müteakip deprem hiç beklenmedik bir zamanda, ansızın çıkagelmişti. İki fırkateynin gece boyunca aydınlattığı orduevi yerle bir oldu. Milyarlarca liralık havai fişeklerin aydınlattığı Gölcük semaları bir kaç saat sonra bilimadamlarının 'deprem ışıması' dedikleri ancak hala ne olduğu tam olarak anlaşılamayan bir 'şeyle' aydınlandı. Bir kaç saat sonra, o unutulmaz uğultunun ardından bütün Türkiye derin uykusundan uyandı. Binalar birbiri ardına devrilirken ölüm binlerce insanı aynı anda yakalıyordu. Devlet hazırlıksız yakalanmıştı. Binlerce insan teknik yetersizliklerden ötürü enkazların altında günlerce bir kurtarıcı bekleyerek öldüler. Kısa süre sonra kamuoyu hummalı bir tartışmanın içinde buldu kendini. Binaların depreme dayanıklı yapılmayışı, fay hattının üzerine yerleşim alanlarının kurulması gibi argümanlar sıkça duyulan şeylerdi. Televizyon kanalları tartışma programlarını depreme ayırıyorlardı. Bu sırada deprem anını yaşayan insanlar depremle ilgili ilginç şeyler söylemeye başlıyor, kamuoyu tam olarak anlam veremese de iddiaları can kulağıyla dinliyordu. Enkazdan kurtarılan bir bayan Ali Kırca'nın yönettiği Siyaset Meydanı'nda aynen şöyle söylüyordu: "O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu depremden farklı bir şeydi."

İddialara yenileri ekleniyordu. Depremden hemen önce Gölcük'ten Avcılar'a kadar geniş bir alanda görülen 'ateş topu' ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Bazı bilim adamları görülen ateş topunun 'deprem ışıması' olduğunu söyleseler de neden diğer depremlerde de bu kadar açık benzeri bir ışıma yaşanmadığı sorusunun cevabı net olarak verilemiyordu. Öyle olsa bile bu da sadece bir tezdi ve geçerliliği de en fazla diğer tezler kadardı.

Kısa süre sonra fısıltılar dilden dile dolaşmaya başladı. Türk basınının saygın isimleri Gölcük depreminin 'suni' bir deprem olabileceğine ilişkin görüşleri aktarmaktan çekinmediler. Gölcük depremi suni bir deprem olabilir miydi? Bu konuda hemen deprem sonrasında birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı ve bu da depreme neden olmuştu. Kimi Yugoslavya'ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini bozduğu için depremin olduğunu söylüyordu. Hatta bazılarına göre bu işi PKK bile yapmış olabilirdi. Nitekim CNN, Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında böyle bir soruyu sormakta her hangi bir beis görmedi. Kimi de bunun başka bir terörist örgütün işi olduğunu veya uzay araştırmalarının bir parçası olduğunu söylüyordu. Ancak bu teoriler arasında en akla yatkın olanı 'Future Times'da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllarca önce Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı mucit Nikola Tesla tarafından geliştirilen bu "düşük frekanslı elektromagnetik ışınımla "yüksek enerji nakli" tekniğini hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi.

Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandan da barışçı "deprem indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek nüfuslu bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkaslar'da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika'da Ant'larda tektonik uyarılar verilmek suretiyle endüktif deprem "yaratma" konusunda büyük adımlar atıldı. İşte bu araştırmalar da Amerika'da HAARP tarafından yürütülüyordu. İddialar bununla da kalmıyordu kuşkusuz.

Biz de bu konunun ana kumanda merkezi HAARP ile ilgili kapsamlı bir araştırma yaptık. Ulaştığımız sonuçlar ise bir hayli ilginç.

Fırınlanmış Alaska

Pentagon, Alaska'da, Anchorage'in 200 mil doğusundaki Arktik kompleksinde, bir gigawatt'tan fazla enerjiyi atmosferin üst katmanlarına yaymak için dizayn edilmiş güçlü bir verici inşa etti. HAARP Projesi (Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı) olarak bilinen bu araştırma dünyanın en büyük "iyonosfer ısıtıcısını" içeriyordu. Bu prototip aygıt, dünyanın yüzlerce mil yukarısındaki gökyüzüne yüksek frekanslı radyo dalgaları göndermek için dizayn edilmişti.

Peki ama neden iyonosferin elektrik yüklü partikülleri böyle bir ışınıma tabii tutuluyordu? Amerikan Donanması ve Hava Kuvvetlerine göre, bu projenin sponsorları "Alaska iyonosferinin kompleks doğa çeşitlenmesini incelemek için" bu çalışmaya katıldılar. Pentagon ayrıca bu teknolojiyle yeni haberleşme biçimleri geliştirme, orduya ait nükleer denizaltılara sinyal gönderme ve yerin derinliklerini araştırabilen teknolojileri gizlice inceleme imkanına sahip olacaktı.

Bir yıldan uzun bir süre önce HAARP üzerine 60 büyük teori yayınlandı. O zamandan beri tahkikat yapanlar bu eşsiz projeyi UFO olaylarından Birleşik Amerika'daki dev güç merkezlerine ve en son olarak yakın zamandaki TWA 800 uçağının düşüşüne kadar herşeyle suçladılar. (Pentagon, HAARP düzeninin geçen yılın sonlarından beri faaliyette olmadığını iddia etti). Bazıları bunu "Pentagon'un kıyamet günü ölüm ışını" olarak çevirdiler. Bu teorilerin birçoğu dikkat çekici ve mantıklıydı. Bu eleştirilerin arasında Star Wars füze savunma planlarından, hava şartları değiştirme komplolarına, sun'i deprem yaratma ve hatta belki de insan zihnini kontrol eden deneylere kadar birçok uygulama bulunuyordu.

HAARP kompleksi 23 ar'lık arazi üzerine Gakona kasabası yakınlarında izole edilmiş bir bölge üzerine kurulmuştu. 1997 yılında projenin son safhası tamamlandığında, ordu, 3 gigawatt güçten fazla (3 milyar watt), 2,5-10 megahertz frekans aralığında ışınlama yapabilen "yüksek frekans bazlı bir radyo vericisi" kurmuş ve 72 fit yüksekliğinde 180 kule inşa etmişti.

Donanma ve Hava Kuvvetlerine göre HAARP, birkaç mil çapındaki yerlere, 'az miktarda bilinen enerjiyi iyonosfer katmanının tespit edilen bir yerine göndermek için kullanacaktı'. Tahmin edildiği gibi, Donanma ve Hava Kuvvetleri'nin Halkla İlişkiler Departmanı (projenin oluşturduğu olumsuz haberleri ortadan kaldırmak için oluşturulan yeni güç) projenin hem çevresel etkilerini hem de bu teknolojinin kötü yönde kullanımıyla ilgili soru işaretlerini ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetleri yürütecekti.

Bununla birlikte HAARP projesini yöneten savunma şirketleri tarafından aslında Pentagon'un daha güçlü dizaynlara sahip olması gerektiği öneriliyordu. Bu patentlerden biri 1980'lerde donanma tarafından birkaç yıl boyunca tasnif edilmişti. HAARP muhalifleri tarafından "dumanlı ışın tabancası" olarak düşünülen ABD 4,686,605 no.lu patent dosyadaki anahtar bir belgeydi. ARCO Power Technologies Inc.'nin (APTI) sahip olduğu kardeş şirket ARCO, HAARP'ı inşa etmek için taşeron şirket görevini üstlendi. Bu patent, Teksas'lı fizikçi Prof. Bernard J. Eastlund tarafından icat edilen HAARP ısıtıcısına çok benzer bir iyonosferik ısıtıcıyı içeriyordu. Sonradan HAARP muhalifleri tarafından internette yayınlanan patentte Eastlund, bunu hem saldırı hem de savunma için iyi bir silah olarak tanıtıyordu. Patente göre Eastlund'un bu icadı iyonosferdeki yüklü partikülleri ısıtarak, uyduların mikrodalga vericilerini bozacak ve "dünyanın büyük bir bölümünün üzerinde haberleşme iletişiminin bozulmasına neden olacaktı. Ancak Eastlund'un dünyanın atmosferindeki bir bölgenin değişimini sağlayacak metod ve aygıtı aynı zamanda; en sofistike uçakların ve füzelerin sahip olduğu yön sistemlerinde karışıklığa sebep oluyor, sadece üçüncü parti haberleşme sistemlerini karıştırmakla kalmıyor bununla birlikte haberleşme ağını aynı zamanda taşıyacak bir veya daha fazla benzeri ışının avantajını sağlıyordu. Diğer anlamda, diğerlerinin haberleşme ağını sekteye uğratmak için kullanılan bu sistem aynı zamanda bu icadı bilen biri tarafından haberleşme ağı olarak da kullanılabilirdi."

Örneğin: "akılcı amaçlar için diğerlerinin haberleşme sinyallerini yakalar", "atmosferin geniş bölgelerini beklenmedik yüksek irtifalara kaldırarak "füze veya uçakların yön sistemlerini sekteye uğratır" böylece beklenmedik veya planlanmayan düşman kuvvetlerine ait füzeler bu şekilde yok edilebilir veya yönleri değiştirilebilirdi.

APTI/Eastland patenti, Reagan yönetiminin son günlerinde, yüksek teknolojiyle donatılmış füze savunma sistemlerinin planlarının hala yoğun bir şekilde tartışıldığı bir dönemde dosyalanmıştı. Fakat Eastlund'un mavi gökyüzü vizyonu klasik Star Wars reçetelerinden daha ileri giderek patentli iyonosferik ısıtıcı için daha alışılmadık kullanım yöntemleri önerdi. Patent "odaklama aygıtı olarak görev yapacak bir veya birden çok partikül öbeği oluşturup atmosferin üst tabakalarındaki rüzgar düzeniyle oyna**** hava değişikliği yapmanın mümkün olduğunu" belirtiyordu.

Sonuç olarak, suni olarak ısıtılmış olan "geniş miktardaki güneş ışığını rahatlıkla dünyanın seçilmiş bölümlerine" odaklamak mümkün olabilecekti.

Kuşkusuz HAARP yetkilileri Eastlund'un patentleri veya planlarıyla ilgili olan herhangi bir bağlantıyı yalanladılar. Fakat bazı anahtar detaylar bunun aksini gösteriyordu. Eastlund'un patentinin sahibi, APTI, HAARP projesini yönetmeye devam ediyordu. 1994 yazında, ARCO, APTI'yi savunma şirketi olarak bilinen E-Systems'e sattı. E-Systems'in sahibi şu anda, dünyanın en büyük savunma şirketlerinden ve SCUD-busting Patriot füzelerinin yapımcısı Raytheon'dır. İşte tüm bu gelişmeler HAARP tesislerinde basit bir atmosfer biliminden daha fazlasının olduğunu gösteriyordu.

Bunların da ötesinde, APTI/Eastlund'un patenti Alaska'yı yüksek-frekanslı iyonosferik ısıtıcı için ideal bölge olarak gösteriyordu çünkü 'bu icat için istenilen yüksekliğe uzanan manyetik alan çizgileri dünyayı Alaska'da kesiyordu.' APTI ayrıca Alaska'yı projeyi güçlendirmek için bol bol yetecek kadar enerji kaynağına yakın olduğu için ideal bir yer olarak görüyordu.

Kuzey Kutup Bölgesindeki doğalgaz rezervlerinin geniş bölümü ARCO tarafından satın alınmıştı.

Eastlund ayrıca resmi ordu hattını da yalanlıyordu. Ulusal Halk Radyosuna gizli ordunun 1980'lerin sonunda ortaya atılan bu çalışmasını geliştirmeyi planladığını söyledi. Ve Microwave News'un Mayıs/Haziran 1994 sayısında Eastlund (kendi patentlerinin gerçekleşmesi için) "HAARP projesinin açıkça ilk adım olarak göründüğünü" söylüyordu.

Eastlund'un patenti gerçekten de "örnek olarak gösterilen referanslar"da konu ile ilgili yapılan komploların tam ortasına düştü. Eastlund tarafından belgelenen iki kaynak, komplo tarihi günlüklerinin devi Nikola Tesla'nın kısa biyografisini anlatan, 1915 ve 1940 yıllarında New York Times'ta yayınlanan makalelerdi. Zeki bir mucit ve Edison'un çağdaşı olan Tesla, hayatı boyunca yüzlerce patent geliştirmişti. Elbette temel bilim hiçbir zaman Tesla'nın makalelerini kabul etmedi ve onun daha sonraki bildirileri (dünyayı iki ayrı parçaya ayıracak bir teknoloji geliştireceğine yemin etti) onu tarihi bir noktada yer almaya itti. Radyo programlarında veya internet tartışmalarında, hükümetin depremlere neden olmak veya hava şartlarını değiştirmek gibi sözde deneyler yaptığı ve bunları yaparken de, gizli tutulan "Tesla Teknolojisini" referans alıp, uygulamış olma ihtimali tartışılıyordu.

Eastlund'un iyonosferik ısıtıcısı için Tesla kuşkusuz büyük bir ilham kaynağıydı. 22 Eylül 1940 tarihli ilk New York Times makalesi, o zamanlar 84 yaşında olan Tesla'nın, Amerikan hükümetine, uçak motorlarının 250 mil uzaklıkta eritilebileceğini ve böylece ülkenin çevresine görünmez Çin Seddi benzeri bir duvar örülebileceğini belirttiğini yazıyordu. Bu şekilde Tesla "telegüc"ünün sırrını açıklayacaktı. Tesla'dan alıntı yapan Times hikayeye şöyle devam ediyordu:

'Mr. Tesla bu yeni tip gücün yüz milyon cm² çapında bir ışın üzerinde işleyebilecek, 2 milyon dolardan fazla maliyeti olmayacak özel bir komplekste oluşturulabileceğini ve bunu inşa etmenin de ancak 3 ay gibi bir vakit alacağını söyledi.'

8 Aralık 1915 yılında yayınlanan ikinci New York Times hikayesi Tesla'nın en meşhur patentlerinden birini açıklıyordu ki; bu elektrik enerjisini herhangi bir uzaklığa yansıtıp, onu hem savaşta hem barışta sayısız amaçlar için kullanabilecek bir vericiydi.

Tesla'nın fikirleriyle Eastlund'un icadı arasındaki benzerlik dikkat çekiciydi. Ayrıca Tesla ve HAARP Teknolojisi'nin birbirine bu kadar benzemesi de oldukça şaşırtıcıydı. Görünüşe bakılırsa APTI ve Pentagon, Eastlund'un ve buna paralel olarak da Tesla'nın fikirlerini oldukça ciddiye alıyorlardı.

Nitekim Eastlund da buna katılıyor gibi görünüyordu. Bir gazeteciye şöyle söylüyordu: 'HAARP benimkisi gibi bir planı uygulamak için mükemmel bir ilk adım. Hükümet bunun böyle olmadığını söyleyecektir. Fakat eğer bir şey ördek gibi vakvaklıyorsa ve ördeğe benziyorsa, onun bir ördek olduğu büyük bir olasılıktır'

1976 Çin depremi

Gelin şimdi de jeofiziksel manipülasyonlar sahasında nelerin yapıldığına ve halen de yapılmakta olduğuna bir göz atalım.

Çoğu insan elbette insanların bu tür şeyler yapabildiklerine ya da yapmak isteyeceklerine hiç inanmayabilir. Dolayısıyla bir deprem olduğunda çok az kişinin aklına şöyle bir soru gelir. "Bu doğal bir deprem miydi yoksa yapay mıydı?" Açıkça söylemek gerekirse Gölcük depreminden sonra ben bu soruyu soranlardandım. Türk basınının en saygın isimleri farklı üsluplarla bu soruyu sormaktan kendilerini alamadılar. Taha Kıvanç, Can Ataklı ve Sedat Sertoğlu şüphelerini köşelerine aktaran önemli isimlerdi.

Aslında içinde bulunduğumuz zamanda, yer değişiklikleri açısından her geçen gün aktivite seviyesinde yaşanan artıştan, hangisinin gerçek hangisinin suni olduğunu bilmek de giderek zorlaşıyor.

Nicola Tesla'nın '1935'deki Kontrollü Deprem'i, Tesla'ya göre "telejeodinamikçilerin bir eseriydi". Tesla "Yerin içinden hemen hemen hiç enerji kaybetmeden geçebilen ritmik titreşimlere neden olabilir ve bu mekanik etkileri karada uzun mesafelere taşı****, çeşitli eşsiz etkiler üretebilirdi" diyordu. Senator Claiborne Pell tarafından yönetilen senato alt komite oturumunda şöyle söyleniyordu: "Şu anda bir anlaşmaya ihtiyacımız var... Dünyanın askeri liderleri fırtınaları yönetip, iklimleri değiştirmeden ve düşmanlarına karşı depremler oluşturmadan önce..." Senator Pell, böyle bir teknolojinin varlığı konusunda bilgi sahibi olmadığı için 1975 yılında düşmanlar için deprem oluşturma kelimelerini telaffuz etmemişti. Ayrıca, 10 Aralık 1976 yılında Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında "Askeri veya Diğer Çevresel Değişim Tekniklerinin Düşmana Yönelik Kullanımının Yasaklanması Anlaşması"nı onayladığı rapor edilmişti. Eğer deprem oluşturma kabiliyeti dahil olmak üzere çevresel değişiklik yapabilecek teknoloji olmasaydı, böyle bir rapor yayınlanmak acaba mümkün olabilir miydi?

Gölcük depremi gibi

5 Haziran 1977 tarihli New York Times'da, 28 Temmuz 1976 yılında Çin, Tangshan'da yaşanan ve 650.000'in üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan depremle ilgili bir yazı yeraldı. 3.42'deki ilk sarsıntıdan hemen önce, gökyüzü, gündüz gibi aydınlanmıştı. Tıpkı Gölcük'te olduğu gibi. Temelde beyaz ve kırmızı olan çok renkli ışıkları 200 mil uzaklıktan görmek mümkündü. Birçok ağacın yaprakları yandı ve gelişmekte olan sebzeler sanki bir ateş topu tarafından adeta kavrulmuştu. Bazı araştırmacılar bu elektriksel etkilerin elektromanyetik plazma ve top şeklindeki aydınlatmayla bağlantılı olduğuna ve garip parıltıların da Tesla tipi teknoloji ve/veya HAARP benzeri vericilerden kaynaklandığına inanıyordu. Bu renkli ışığın parıltısı Tesla'nın 1935 yılında belirttiği "her çeşit emsalsiz etki"den biri miydi? Yoksa bu deprem, hiçbir şüphe duymayacak Çin halkı üzerinde uygulanan bir sistem testi miydi? Cevap kesinlikle doğal bir deprem gibi görünmediği şeklindeydi.

Ocak 1978'de Dr. Andrija Puharich'ın, "Global Manyetik Savaş" ve Layman'in 1976 ve 1977 yılında "Dünya Gezegenine Yönelik Alışılmadık Yapay Etkiler" başlıklı detaylı bir araştırma raporu yayınladı. Dr. Puharich raporunda şunları söylüyordu: "1976 yılındaki büyük depremlerin yanında bir tanesi vardır ki özel bir dikkat gösterilmelidir. 28 Temmuz 1976 Tangshan, Çin depremi".

Specula dergisinin Ocak 1978 baskısı, "Tesla Etkisi" adı verilen, bir çok bilim adamını inanılmaz bir şekilde etkileyen makale yayınladı. Makaleye göre, belirli frekansların elektromanyetik sinyalleri dünyanın kendisinde sürekli dalgalar oluşturmak için dünyadan gönderilebilirdi. Bu "sürekli dalgada şu an dünyanın yüzeyinden beslendiğinden çok daha fazla enerji bulunmaktadır."

Çatışma ölçeği teknikleriyle, dev sürekli dalgalar, çok büyük enerjiye sahip hedefli ışınlar üretmek için birleştirilebilir ve bu da uzak mesafede hedeflenen bir yerde depreme sebebiyet vermek için kullanılabilirdi.

Yukarıdaki paragrafı birkaç kez okumak faydalı olacaktır. Bu Tesla ile büyük ölçüde ilgili olan şeylerden biridir çünkü bir kez kontrol dışına çıktıktan sonra kolaylıkla dünyanın parçalar halinde titreşmesine sebep olması mümkündür. Bu teknik 1976'daki Tangshan, Çin depreminde kullanılmış mıydı?

Dr. Peter Beter, Rusların 1977 yılında Filipinlerin çevresindeki denizlerin derinliklerindeki çukurlara fizyon-füzyon-fizyon süper bombaları yerleştirdiğini belirtmişti. Dr Beter, Filipinler'in dev Pasifik Tektonik Tabakası'nda "anahtarkara" pozisyonunda olduğuna inanıyordu. İddiaya göre Rusya zaten daha önceden Pasifik Okyanusunun diğer bölgelerine depreme yolaçabilecek güçlü denizaltı silahları yerleştirmişti.

Dr. Beter kasıtlı olarak yapılan şeyin, gerilimin yüksek seviyelere ulaşabileceği Filipinler hariç, Pasifik tabakasındaki gerilimi azaltmak için olduğuna inanıyordu. Sonra, belirli bir noktada, Filipinlerin etrafındaki bombalar patlatılacaktı. Bunun inanılmaz depremlere ve gelgit dalgalarına yolaçması ve Amerika'nın Batı Kıyı'sında bir felaket yaratması bekleniyordu. Filipinlerde alevlenen volkanlar bu bölgenin gerilimli olduğunun bir işaretiydi. Okuyucular depremlerin ve volkanların birbirleriyle bağlantılı olduklarını unutmamalıdırlar. Bazen biri diğerini harekete geçirirken, bazı durumlarda bunun aksi gerçekleşir. Depremler, lavların yukarı çıkmasına imkan verecek şekilde dünyanın derinliklerinde delikler açabilir. Diğer durumda ise volkanik hareketlenmeyi başlatan gerilim, depremlere neden olur.

Washington Post'un 30 Ocak 1981 baskısında, 1979 yılında dünyada 56 önemli deprem olduğu ve 1980 yılında yıllık rakamın 71'e yükseldiği yazılmıştı. Tesadüfi bir şekilde, 1980 yılında hem Rusya hem de Birleşik Amerika'daki ELF vericilerinde bir artış olmuştu.

Albay Thomas Bearden itiraf ediyor

1981 yılında nükleer mühendis ve Amerika'daki önde gelen Tesla araştırmacısı Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği'nde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde aynı zamanda 1978 Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti. Albay Aslında HAARP'ın nasıl çalıştığını anlatıyordu: "Yaptığınız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akış seyirini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları (plasma) dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oyna****, dünya çapında dev hava değişikliklerine yolaçabilirsiniz."

Mr. Bearden bunu neredeyse eğlenceli bir hava oyuncağı gibi tanıtıyordu. Fakat bu aynı zamanda 28 Temmuz 1976 Tangshan, Çin'i de hatırlatıyordu. Kuşkusuz 17 Ağustos Gölcük depremini de...

1 Ekim 1998, Perşembe tarihli Hürriyet Gazetesi'nin 'Kıyamete Kadar Yetecek Enerji' başlıklı haberi konunun bir başka yönüne işaret ediyor olabilir miydi?:

"27 Ağustos gecesi dünya enerji bombardımanına uğradı. Eğer bu radyasyon depolanabilseydi, dünya kendisine milyarlarca yıl yetecek enerjiye sahip olacaktı.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi'nin düzenlediği basın toplantısında konuşan bilimadamlarına göre Büyük Okyanus'ta bulunan Havaii Adası'nın üzerindeki iyonosfer tabakası gamma ve X ışınlarının bombardımanı altında kaldı. 5 dakika süren kozmik yağmur sırasında dış atmosfer tabakasında gece kısa bir süre için gündüze dönüştü.

Dünyanın 60 ile 80 km üzerinde bulunan iyonosfer tabakası bu enerjiyi yuttuğu için bu kozmik bombardımanın dünyaya herhangi bir zararı dokunmadı. Sadece elektronik donanımlarının zarar görmemesi için uydulardan ikisini geçici olarak durdurmak gerekti. California Üniversitesi'nden Kevin Hurley, iyonosfere boşalan gücün gelecek 300 yıl içinde güneşin dünyaya sağlayacağı enerjiye eşdeğer olduğunu söyledi.

Hurley, 'Bu enerjiyi depolayabilseydik, kainatın sonuna ve daha sonrasına kadar her kenti, her köyü, her ampulü aydınlatacak enerjiye kavuşurduk' dedi."

Soru şu: Acaba depremlerle birlikte açığa çıkan ve ateş topu olarak ifade edilen dev enerji yoğunluğu da HAARP tarafından depolanıyor olabilir mi? Acaba kimler için? Bu arada Rus bilimadamları ABD'yi yaptığı araştırmalar konusunda uyarmayı da ihmal etmiyordu. 28 Ocak 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Nerdun Hacıoğlu imzasıyla yeralan haberde şöyle deniyordu:

"Amerikan fizik laboratuarlarında deney aşamasına gelen 'evrenin yaratılış modeli' deneyi Rus bilim adamlarını 'kıyameti kopartacaklar' endişesine sevk etti.

Rus bilim adamları, deneylerin bir 'karadelik' oluşturabileceğini belirterek, 'Evrenin yaratılışını laboratuarda görelim derken, dünyayı yok etmeye kadar giden zincirleme reaksiyon başlatılabilir' uyarısında bulundular.

Rus fizikçiler, 'Tarihte hep böyle olmadı mı? Atom bombası icadı da fizikçilerin masum bir fikrinden doğmadı mı?' diyerek bu fikrin sonuçlarının da masum olmayacağını vurguladılar. Rus fizikçiler, kıyamet teorilerini şöyle açıkladılar:

"ABD laboratuarlarında, daha doğrusu yer altında bulunan 5 kilometrelik 'parçacık hızlandırıcısında' altın iyonlarından iki güçlü akım oluşturulmak isteniyor. Bu iyon akımları tıpkı bir rayda giden iki tren gibi yol ortasında çarpıştırılmak isteniyor. Teoriye göre, çarpma noktasında 15 milyar yıl önce evrenin yaratıldığı andaki ortamı sağlamak ve evrenin 'büyük patlama' sonucu doğduğu kanıtlanmak isteniyor.

"Ancak fizikten anlamayan biri bile tehlikenin farkına varabilir. Çarpışma noktasındaki ısı milyarlık derecelere vararak yalnız Güneş'te değil, hiçbir yıldızda bulunmayan bir ısı ortaya çıkaracak. Vakum ortamında çıkan ısı Güneş'ten 10 bin kat daha yüksek olacak. Bu da Brookhaven merkezli bir karadelik yaratabilir. Bir anda ne olduğunu anlamadan yok oluruz."
Kendi Devrinde Yaşayamamış İnsan

Kaynaklar : https://www.haarpprojesi.com/2012/06/haarp-kyamet-teknolojisi.html#more
https://www.haarpprojesi.com/2014/01/haarp-bilinc-kontrolu-mu.html#more
https://www.haarpprojesi.com/2014/01/haarp-arka-plan.html#more

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol