Epifiz Bezini Niye Kutsallastirdilar

Epifiz bezi hakkında gittikçe yükselen sesleri bilmem duydunuz mu?

İddia 1: 1500'lü yıllara kadar yaşamış insanların Epifiz bezi iyi çalıştığı için bugün masal gibi gelen duru görü, astral seyahat, sahih rüyalar, uzaktan iletişim gibi deneyimleri rahatlıkla yaşamışlar, mana alemlerine ve hakikate vakıf olmuşlardır. 1500'lü yıllardan sonra ise somut bilim önem kazanırken maneviyat gerilemeye başlamış ve Epifiz bezinin bilinilirliği de otomatikman örtülmüştür.

İddia 2: 1900'lü yılların başına gelindiğinde bazı kötü adamlar, Epifiz bezi kireçlenen insanın maneviyatını kaybettiğini, 6.his dediğimiz özel farkındalık duyusunun, rüyalarının, semalarla iletişiminin yok olduğunu, dünyaya meylettiğini, otoriteye boyun eğen bir koyuna dönüştüğünü farketmiş ve bu heyecanla Epifiz Bezini kireçlendirmek suretiyle insanları güce karşı itaatkarlaştırma projelerini uygulamaya koymuştur.

İddia 3: Toplumun Epifiz bezini kireçlendirmek isteyen kötü adamlar bu maksatla florür/florid maddesini üretmiş, bunu da dişlere iyi gelir yalanı ile herkesin her gün kullanıldığı diş macununa eklemişlerdir. Ayrıca ABD ve bazı Avrupa ülkeleri vatandaşları için büyük lütuf yaparak bu zehiri çeşme sularına da karıştırmışlardır. Bu arada dünyayı yöneten bu bir avuç kötü adam kendi Epifiz bezlerini korumak için düzenli olarak özel iksirlerini içerler. Böylece her daim hakikatin farkında olarak ilerler, gücü ellerinde tutarlar.

İddia 4: Kim ki uyanır, kendini sağlama alır, özel diyet ve uygulamalarla kireçlendirilmiş Epifiz bezini temizlerse, maneviyatı / hissiyatı / farkındalığı çok artar. Hakikatı algılar. İbadet için şevk duyar, huşuyu yakalar. Yaratıcıya yaklaşır. Dünyaya meyli sonlanır. Kimseye kul köle olmaz. Tevhid bilincine varır. Birliğe ulaşır.

Epey uzun bir süredir "Epifiz Bezi"ni - tıptaki ismiyle "Pineal Gland"ı araştırıyorum. Beynin ortasındaki bu minicik organa yüklenen anlamları anlamlandırmaya, bir yandan da doğrulamaya çalışıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse yukarıdaki iddialara büyük ölçüde inanıyorum. Ama beni tatmin etmeyen havada kalmış bazı noktalarda yok değil. Öğrendikçe sorularım çoğalıyor. Cevaplarsa şu an için ulaşılmaz görünüyor.

Bu konudaki notlarım o kadar fazlalaşmış ki, buraya bir özet olarak aktarmaya karar verdim. Belki yazarken öğrenirim, belki de bilen bir okuyucu ile istişare ederim. Konu karışık, yazı uzun olacak. Ancak nasiplisine ulaşacak. Hayırlısı...

Epifiz bezi, beynimizin içinde, sağ ve sol beyin çizgisi üzerinde, beynin tam ortasında bezelye büyüklüğünde, yaklaşık 6,5 mm çapında, çam kozalağına benzeyen bir organımızdır. Kaşların arasındaki nokta ile direkt olarak aynı çizgide, karıncığının çatısına bağlı durmaktadır. Hintli kadınların kaşlarının ortasına kondurdukları kırmızı noktanın sebebi budur. Hakikati gösterdiği iddia edilen Epifiz bezinin, dokusal olarak da göz yapısına benzemesi sebebiyle yüzyıllardır "Üçüncü Göz" olarak anılmaktadır.

Bir salgı bezi olan Epifiz bezi, ancak gece olunca karanlıkta ve uykuda çalışır. Çalışma saati 23:00-05:00 arasındadır ve en yoğun salgılamasını gece 03:00 te gerçekleştirir. Aydınlık bir ortamda uyursanız ya da geceleyin uyumazsanız salgılama yapmaz. Ani aydınlıklarda salgılamayı bırakır. Kendisi beynin ortasında olmasına rağmen aydınlığı nasıl algılar derseniz eğer, gözlerden sızan ışığa son derece duyarlıdır. O yüzden Epifiz bezinin üretip salgıladığı ve bizim için son derece önemli hormonlardan yararlanabilmek için gece 23:00 ten önce uyumuş olmak, karanlıkta ve hatta göz bandı ile uyumak çok önemlidir.

Şimdi tam da burada, yıllardır bize "yangına karşı önlem" olarak açıklanan şu hadisi şerifi hep beraber düşünelim istiyorum. Çünkü belki de yangınla alakalı değil, Epifiz bezi için karanlıkta uyumak içindir kim bilir? : İbni Ömer (ra)'dan rivayet edildiğine göre Nebî (sas) şöyle buyurdu: "Uyumak istediğiniz zaman evlerinizde yanar halde ateş bırakmayınız!" - Buhârî, İsti'zân 49; Müslim, Eşribe 100.

Ve Neml suresi 86. ayetinde tam yeridir : "Görmediler mi biz içinde sükun bulsunlar diye geceyi yaptık, göz açmak üzere de gündüzü. Elbette bunda iman edecek bir kavim için ayetler vardır."

Epifiz bezi hemen hemen tüm uygarlıklarda ruhani bir güç olarak, madde ve mana alemleri arasında fiziksel bir köprü olarak değerlendirilmiştir. Sümerler'de, Antik Mısır'da, eski Yunan'da, Şaman, Buda ve Hindu öğretilerinde karşımıza çıkar. Amerikan dolarının üzerindeki ve daha bilimum yerlerdeki illuminati olarak anlatılan tek göz sembolü de her şeyi gören üçüncü gözdür. Bu "herşeyi gören" tanımı yine Epifiz bezinin hakikati anlamaya yardımcı olmasından gelmektedir. Bugün 99 esmalı dekoratif ürünlerde, Vatikan'da ve Papa'da görünen Epifiz bezinin benzediği kozalak sembolleri, İsrail'de Epifiz bezini aktive eden içecek satışları, Peru'da Epifiz bezi aktivasyonlu ayinler oldukça şaşırtıcıdır. İslam dünyasında ise tasavvuf ekolünden gelenlerden bazıları konuya özellikle eğilip, epifiz bezi aktivasyonu için buhur, zikir, üzerlik ve kamış çayı kullanmaktadır. Yine parapsikoloji ile ilgilenenlerinde yegane derdi Epifiz Bezini canlandırmaktır.

Kadim Uygarlıklar tarafından çok iyi bilinen ve çok verimli kullanılan Epifiz bezi için 17.yüzyılda Feylesof Descartes "Bedenle-Ruh arasında bir geçiş kapısıdır" demiştir. 17.yy dan itibaren zaten maddesel bilim ilerlemiş ve Epifiz bezi gerçeği göz ardı edilmeye başlanmış, bu konuya bilim ilgisiz kalmıştır. 1958 yılında bir bilimadamı, Epifiz bezinden Melatonin hormonunu ayırınca, Epifiz bezi tekrar bilimin gündemine girmiş ve o yıldan sonra bu bez üzerinde yoğun çalışmalar başlamıştır. Bu noktadan bakınca son 400 senenin en şanslı nesli oluyoruz. Anlarsak tabi...

Epifiz bezinin salgıladığı en önemli hormonlar Melatonin, Serotonin ve Dimetiltriptamin (DMT) hormonlarıdır.

Hücre yeniler, kansere karşı korur, yaşlanmayı geciktirir, büyümeyi hızlandırır.

Bağışıklık sistemini düzenler. Uyku düzenini sağlar. Biyolojik ritmi ayarlar.

Ergenliği başlatır, cinsel gelişimi sağlar, üremede etkilidir.

Beyin hücreleri arasında iletişimi sağlar.

Mutluluk hormonudur. Depresyona karşı korur. Ruh halini düzeltir.

Öğrenme kabiliyeti, hafıza durumu, sosyal ve cinsel ilişkilere etki eder.

DMT - Dimetiltriptamin - Ruh Molekülü veya Gerçeklik Molekülü

Mevcut haliyle DMT şu an tıp bilimi için bir bilmecedir.

Epifiz bezini kutsallaştıran şey aslında salgıladığı DMT hormonudur. Bugün tıbbın tam anlayamadığı bu hormon esasında çok basit bir moleküldür. Diğerleri gibi geceleyin uyku sırasında, doğum ve ölüm anında salgılanan ve bir çeşit halüsinojen olan maddedir. DMT geceleyin, özellikle rüyaların görüldüğü esnada salgılanır. Salgılanan hormon çok düşük miktardadır. Eğer salgılanan DMT miktarı fazla olursa beyinde algı değişimine yol açar. Bir takım halüsinasyonlara sebep olur. Yalnız bu duruma tıp "halisünasyon" derken, çeşitli öğretiler ve dinler "gerçeklik" "farkındalık" "hakikat" "mana alemi" gibi isimler takmaktadır. Bu farklı bakış açıları yüzünden benim için karmaşıklık ve bilinmezlik artmaktadır.

DMT hormonu, 1960'lı yıllarda, raporlanan ve de gizlenen yüzlerce çalışma sonucu, pek çok ezoterik otoriteler ve bilim adamları tarafından ciddiye alınarak önemli bir hormon olarak kabul görmüştür. Bu çalışmalarda beyinlerde oluşturulan fazla miktarda DMT'nin etkisiyle transa girenlerin anlattıklarına göre, bu kişilerin bilinçleri vücutlarını terk edip başka boyutlara geçmektedir. Ölüme yakın deneyim yaşayanların tamamı da yine bu kişilerle aynı ayrışmayı, meşhur beyaz ışığı, tekliği, mutluluğu, huzuru ve asıl sevgiyi anlatmaktadır. İşin ilginç tarafı, bu deneyimi yaşayan insanlarda çoğunlukla eski hallerine göre olumlu farklılıklar görülmesidir. Daha uysal ve daha sevecen oldukları, huzura kavuştukları, hafızalarının güçlenip, öğrenme yeteneklerinin de arttığı, dindar olanların daha takvalı oldukları, ateistlerde ise bir Tanrı inancı oluştuğu söylenmektedir.

Ama sonuç olarak bunca araştırmaya rağmen, insanlık hala DMT'yi inceleme aşamasında olup, tam olarak keşfedememiştir. 30-40 yıl önce fizyolojik gürültü denilen DMT bugün doğadaki pek çok canlı ve bitkide bile görüldüğünden önem kazanmıştır. Misal; bitkilerin diğer organizmalarla olan bağlantılarını DMT ile sağladıkları farkedilerek DMT'nin "Bitkilerin Dili" olduğu anlaşılmıştır. Bazı bilim adamları DMT 'ye "Bilinç" olarak bakarak yeni keşifler peşindedirler ama yine de genel olarak bilimin spiritüel yaklaşımlardan kaçınması, DMT keşiflerinin önünde engel gibi durmaktadır.

Bu noktada şunu tekeffür etmek gerekir sanıyorum : Bu bilgiler ışığında bakarsak, Allah Rasulu'nun (sav) Hira mağarasında Cebrail (as) ile karşılaşması peygamberlik için lutfedilen yüksek oranda bir DMT yi açıklamaz mı? İlk vahiyden hemen sonra evine koşarken ağaçların selamını duyması, bugün DMT yoluyla haberleştiği bilinen bitkileri anlatmaz mı? Gözündeki perde kalkması deyimi aslında bizlerden farklı üretilip salınan hormonları vasıtasıyla mı?

Veya Hz.Ömer'in (ra) Medine'de hutbe esnasında İran'daki askerini görüp uyarması, Nil nehrine mektup atması, depremi ayağını vurup durdurması gibi bize olağanüstü gelen olaylar iyi çalışan Epifiz bezi ve yüksek DMT salınımına örnek mi? Evliyadan bildiğimiz ve kerametlerine hayret ettiklerimiz, elbetteki muttaki olmakla beraber Epifiz bezi iyi çalışanlar mı demektir? Yoksa takva mıdır Epifiz bezini canlandıran ?

DMT'nin mükemmelliğini bu şekilde kabul edersek, modern sufilerden duyduğumuz şu iddia akla da yakın gelmektedir. : "DMT nin yoğun olarak salgılandığı vakitlerde edilen dualar kabul olur."

Yani "bir koyun sağımı kadar bile olsa" gece kalkmamızı isteyen Allah rasulu (sav) aslında DMT nin en yoğun salgılanan vaktinde az da olsa duada kalmamızı tavsiye etmiş olabilir. Kur'anda "Rahmanın Kulları" tanımında en çok dikkat çeken onların gecelerini kıyam ve secdede geçirdikleri olduğuna göre, DMT salınımının en yoğun olduğu zamanlardaki namazların insanı güzel bir mertebeye getirdiği anlaşılabilir.

Burada gözardı etmememiz gereken mesele, Epifiz bezi hormonlarının salınımını aniden durduran aydınlık meselesidir. Şu ana kadar öğrendiklerimizden anladığımız, siz en derin rüyalarda maksimum seviyedeki DMT ile uyurken, alarm kurup 03:00 da teheccüde kalktığınızda, eğer ışıkları yakarsanız boşa kürek çekmiş olursunuz. Işık yandığı an Epifiz bezi DMT salınımını durduracak siz abdest alıp namaz kılana kadar asıl hedeflenene ulaşılamayacaktır.

Birde bilimsel bir gerçek olarak Epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklere çıktıkça ise çok fazla hormon salgıladığı konusu var. Belki de bu yüzdendir tarih boyunca tüm ibadethanelerin olabildiğince yükseğe yapılması, 9000 m.rakım Himalayalar'da günlerce yemeden içmeden konuşmadan zevk içinde ibadet eden budistlerin varlığı, tüm peygamberlerin dağlara çıkması, dağlarda inzivaya çekilme ihtiyacı. Bu da değerlendirmek isteyen için bir bilgi olarak dursun.

Tam bu noktada düşünmek için, Hz.İsa (as) 'dan olduğu söylenen bir söz var: "Karanlıkta oturanlar gerçek ışığı görürler"

Bunca bilgiye rağmen hala meraklılarının peşinden koştuğu DMT'yi, Allah (swt) 'ın şu an için bize öğretmek istemediğini, ancak dilediklerine keşif yollu bilgiler lutfettiğini zannediyorum.

Modern bilimle beraber unutulan ama 1960'lı yıllarda tekrar canlanan Epifiz Bezi meselesinde ilk kötüye kullanım olarak Adolf Hitler'in bazı uygulamaları olduğu iddia edilmektedir. Dönemin fotoğraflarından, Hitler'in masasının üzerindeki kabartmalarda mızrak ucunda kozalakları farkeden komplo teorisyenleri, Hitler'in Sodyum Florid kullanarak insanların epifiz bezlerini körelterek itaatkar hale getirdiğini söylerler. Bu kötülüğü daha sonra tabi ki Yahudiler ve Amerika devam ettirmiştir. Sodyum Florid'i dişleri beyazlattığı yalanı ile diş macunlarına ve içme sularına katan ve bu şekilde insanların epifiz bezini kireçlendiren küresel güçler sayesinde toplumlar şehvetlerine düşkün, tek dertleri cüzdanları olmuş bir şekilde koyun gibi yaşamaktadırlar. Bugün sodyum florür sadece diş macunlarında ve içme sularında değil, ayrıca anestezi kimyasalları, bebek mamaları, rafine tuz, hazır çorba, hazır meyve suları ve gazlı içeceklere de eklenebilmektedir.

Söylenenlere göre artık maalesef ki çoğu insanın Epifiz bezi MR larda kalsiyum yığını şeklinde görünmektedir. Vücuda giren florür, manyetik olarak Epifiz bezine çekilerek, burada kalsiyum fosfat kristalleri oluşturmaktadır. Ayrıca kullandığımız kalsiyum destekleri, klor ve bromür gibi halojenürler, nerdeyse tüm işlenmiş gıdalarda bulunan kalsiyum da yine Epifiz bezini kireçlendirmektedir.

Epifiz bezindeki kireçlendirmeyi gidermek için önce tüm florür ve kalsiyum içerenlerden uzak durmak, sadece doğal beslenmek, artık yarar değil zarar veren tahıllardan uzak durmak, sonra malik asit içeren doğal fermente elma sirkesi ve sitrik asit içeren limon kürleri yapmanın, ayrıca hafif dozla başlayıp 10bin mg.a kadar çıkan MSM kullanmanın işe yaradığı söylenmektedir. Güneş doğarken ve batarken 15 dakika güneşe bakmak, beyin frekans dalgaları sunan bazı meditasyon müzikleri dinlemek, Thoh egzersizi yapmak, Kolloidal Altın, Ormus Gold, Ormus Manna gibi ürünlerle beyni temizlemekte yine tavsiyeler arasındadır.

Buraya kadar sabredip okuduysanız aklınıza "peki DMT nin ağız yoluyla alınan ilacı yok mu?" sorusu gelmiş olabilir. DMT nin gerçekten ne işe yaradığı anlaşılmadığından sağlık sektöründe yer edinememiştir ama yine de insanoğlu DMT benzerini LSD uyuşturucu olarak hazırlamayı başarmıştır. Çok etkin bir uyuşturucu olan LSD'yi kullananlar da yine DMT çalışmalarına katılan deneklerin bahsettiği, başka bir bilinç seviyesi ve kendi benliğini terk edip çevre ve doğayla bir olma hissiyatından bahsetmektedirler. Yalnız elbetteki uyuşturucunun önce beyni, sonra tüm vücudu hızla öldürmesi, gerçeklikten ziyade tahrip olmuş bir beynin halisünasyonlarını göstermesi bilinen bir gerçektir. Bir yandan sinir bilim uzmanları da LSD kullanan bir çok insanın bu deneyimi ruhani ya da dinsel bir deneyim şeklinde yorumlamasının ve uyuşturucunun etkisi geçtikten sonraki düşüş hissiyatının, beyin kimyasındaki bu değişimle ilgili olabilme ihtimali olduğunu söylerler. Yani herkes aslında kendi baktığı açıdan bu yolculuğu tanımlamaktadır.

LSD uyuşturucu kaçınılması gereken bir madde olmakla beraber, Epifiz bezinin diğer ürettiği hormonlar olan Melatonin ve Serotonin ilaçları ise epey uzun süredir sağlık sektöründe kullanılmaktadır. Psikiyatristler depresyondakilere, psikolojik sorun yaşayanlara, uykusuzluk çekenlere durumlarına göre melatonin veya serotonin içeren ilaçlar vermektedir. Bu anti-depresanlar kişiyi resmen kandırıp, beyin fazla fazla hormon salgılamışcasına mutluluk ve keyif verir, rahatlatıp uyuturlar. İlaç kullanan insanlar da beyinlerinin ele geçirilmesine aldırmadan, ilaç sayesinde şen kahkahalar atar, heyecanlı, enerjik, keyifli olur, hayattan zevk alırlar. Zaten dünyanın bizden istediği rol de bu roldür. Depresyona çare olarak, beynimizde mutluluk hormonu Serotonin üretimine katkıda bulunan Sarı Kantaron da bitkisel bir çözüm yolu olarak denenmektedir. En azından bağımlılık yapmazlar.

DMT için bitkisel çözümler de yok değildir. Ayahuasca bitkisinden hazırlanan Ayahuasca çayı da beyinde yüksek DMT etkisi sağlamaktadır. Güney Amerika'da, özellikle Peru'da, yıllardır Ayahuasca ayinleri yapılmakta, hatta misafirlerin ülkelerine giderken götürmeleri için DMT içeren meşrubatlar da üretilip satılmaktadır. Türk sosyetesinin de sıkça katıldığı söylenen bu ayinlerde, katılımcılara karanlık ve mistik bir ortamda yoğun DMT içeren Ayahuasca çayı içirilip, burunlarına DMT içeren tütsü dumanları üflemek suretiyle bir trans hali satılmaktadır. Bu çayla artık beyin nasıl bir etkileşime giriyorsa kişilerin çoğu bir çok kez kustuğunu ve 5 saat boyunca da halüsinasyon gördüklerini ifade etmektedirler. Enteresandır ki, bu halüsinasyonların çoğunluğunu hayatta içinden çıkamadıkları sorunları oluşturmaktadır. Sabaha kadar beden kusup, ruh sıkıntılarla boğuşarak inanılmaz bir şekilde her şeyden arınmış olarak, yenilenmektedirler. Yalnız sayıları az da olsa bu terapilerde can kaybı olduğu bilinmektedir .

Mevlana Celaleddin Rumi'nin ise DMT etkisi sağlamak üzere, Şamanlar'dan öğrenerek kargı kamışı ve üzerlik tohumu kullandığı iddia edilmektedir. Mevlana'nın yanından ayırmadığı Ney'in hammaddesi kargı kamışıdır ve bu madde bol miktarda DMT içermektedir. Üzerlik tohumu ise serotonini parçalayan monoamin oksidaz enzimini engellemekte, serotoninin parçalanmasını durdurarak DMT sentezini uyarmaktadır. Bu konuda Mevlana'nın Mesnevisinde enteresan dizeler vardır. Bu dizeleri, Mevlana + Ney + DMT ile değerlendirerek okuduğunuzda farklı bir algı oluştuğu bir gerçektir.

"Bu "ney"in sesi ateştir, rüzgar değildir. her kim bu ateşi tutmazsa yani bu ateşe malik değilse yok olsun. Yarandan ayrılıp kesilen kimseye, "ney" yar ve arkadaştır. "ney" in perdeleri perdelerimizi yırttı aşk ateşi "ney" e düştü. aşk ateşinin kaynaması ise şaraba düştü."

"Benim kadehimi öyle doldurdular ki içine tek bir üzerlik tohumu bile sığmaz. bir bak hele buraya bir zerre bile sığar mı?"

Son olarak ; Masonların kullandığı iddia edilen, Yahudilerin gizli iksiri Ormus Manna isimli içecek, Ayahuasca çayından veya Mevlevilerin kargı kamışı çayından farklı olarak bir trans hali değil, uzun vadede bir temizlik vaad etmektedir. Daha önceleri İsrail'e gidip gelenlerin aldığı bu ürün artık e-ticaret sitelerinde hatta Türkiye'de bile satılmaktadır. İnanılmaz ama gerçek, emekli Tapınak Şövalyelerinin Youtube kanallarında ev yapımı Ormus Manna tarifleri havada uçuşmaktadır. Ormus Manna kullanan insanlar bir trans halinden değil bir temizlik halinden, bilinçlerinin açıldığından, çok mantıklı hareket ettiklerinden, sakinleştiklerinden, uykularının düzene girdiğinden, lucid rüyalardan, astral seyahatlerden bahsetmektedir. Aslında doğru hazırlanmış Ormus Manna Monoatomik elementlerden oluşur, beyni gerçekten süpürür ve temizler. 100 ml.si 500 TL civarı olup içerdiği altın oranına göre de fiyatı vardır. Tabi bunun gizli iksir olduğunu iddia eden Yahudi'den almak ne derece mantıklıdır? Hatta gizli iksirini açıklayan bir Tapınak Şövalyesine aldanmak ?

Son 10 yılda kitaplarda, dizilerde, sosyal medyada çokça bahsedilen Epifiz Bezi ve DMT salgılaması konularıyla insanlarda haliyle niyetlerine göre meraklar oluşmaktadır. Ucuz ve yasal yolla kafa bulmak isteyenlerden tutun da, ailevi problemleriyle başa çıkmak için Türkiye'de Ayahuasca çayını serbestçe satın diyenler, günde birkaç kaşık üzerlik tüketerek 10 saat halüsinasyon görenler, saçma sapan forumlarda DMT korkusu satanlar az değil.

Bilimin yeni yeni keşfettiği epifiz bezinin atalarımızın mistik sırlarından birisi olduğu ortada. Ama konu, cahil cesareti ile ağız yoluyla güvenilmez maddeler alıp beyni bulandıracak bir konu olmasa gerek.

Aklınıza yattıysa eğer, ilk etapta, Melotonin - Serotonin ve DMT 'yi arttırmak için gece 23:00 den önce karanlık ortamda uyumak, gece 03:00 da karanlığı bozmadan teheccüd namazı kılmak, helal sertifikalı diş macunu veya misvak veya ev yapımı diş macunu kullanmak, tüketilen sudan emin olmak, çeşme suyu kullanmamak, işlenmiş gıda tüketmemek, günde 30 dk yı aşan spor yapmak, üzerlik tütsüsü yakmak denenebilir. Thoh egzersizi, altında telkin olmadığına emin olduğunuz beyin dalgası meditasyonları dinlenebilir. Allah'ın isimlerinin beyinde oluşturduğu ses titreşimlerinin faydasından yararlanmak için esma zikri yapılabilir. Güvenilir birisi tarafından hazırlanmış altın içeren bir karışım (Kolloidal Altın, Ormus Gold, Ormus Manna) kullanılabilir.

Demem o ki; hazırlıksız ve takvasız, salt bir merakla konuya atlamak bu bilinmezlik içinde sıkıntı çıkarabilir. Dünyamızı ve ahiretimizi kurtacak olan beynimize iyi bakalım inşallah.



 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol