Mayalar

 

Onlar kolomb dan binlerce yıl önce buradaydılar. Paris bir köyken onlar ormanda şehir kuruyorlardı. Yaşam veya ölümle sonuçlanan top oyunu oynuyorlardı. Hayatlarını gökyüzüne göre planladılar. Yazılarını hala çözemediğimiz bir bulmaca gibi, artık keşif hızı artıyor. Kim olduklarını öğreniyoruz. Bu insanlar tanrıları kendilerini mısır'dan yarattığına inanıyorlardı. Onlar MAYALAR...

Yıl 1839 yer batı Honduras binlerce yıllık tropik örtüyle kaplanmış tapınaklar taşlar göz alabildiğince yayılmış durumda, yoğun bir gizem duygusu bilim adamları ve araştırmacıların nefeslerini kesiyor. Buraları kim inşa etti? Burada neler oldu? Şehir tıpkı okyanusun ortasında direkleri kırılmış, mürettebatları ölmüş harabe bir gemi gibi önümüzde duruyordu. Bu geminin nerden geldiğini yok olmasına neden olan şeyin ne olduğunu söyleyecek kimse yoktu. Her şey çözülemeyen karanlık bir sırdı. Sonraki 3 yıl boyunca bilimciler kuzeydeki daha iyi bilinen maya şehrine gittiler. Yukatan da Uşmal ve Çıkinıtsı'yı incelediler. Çiyepast da Palenkue'yi ziyaret ettiler. Ama akıllarda hala sorular vardı. Bu şehirleri kim inşa etti? Şehirler niçin terk edildi? Maya toprakları güneyde Honduras, Elsalvador ve Guatemala'dan, kuzeyde Beliz'e ve Meksika ya kadar uzanıyordu. Bu topraklarda her birinin binlerce küçük krallıkları vardı. Uzmanların klasik maya şehri adını verdikleri şeyin kalbi güneydeki ovalardı. İşte bizim hikâyemiz de burada geçiyor. Bilimsel keşiflerin ilk başladığı yer olan Kopan da başlıyor.

Bir kısmı restore edilmiş şehirlerin, hala gizemli bir havası var. Kopan en önemli maya şehirlerinden biriydi, büyüklük açısından önemli şehirlerden biri değildi, ondan daha büyük şehirler var. Ama çok hareketli bir şehir olduğu 400 yıl boyunca Kopan oldukça önemli bir merkezdi. Bu şehirde inanılmaz saraçlar, heykeltıraşlar, mimarlar, mühendisler, astronomlar, yazmanlar vardı. Yani kültürel bir benzetme yapmak gerekirse Tikal New York'sa Kopan Paris di. Onlarca yıldır birkaç maya uzmanı ve yüzlerce işçi Kopanın tarihinin parçasını birbirine birleştirmeye çalışıyorlar. Burada olanların hikâyesi her taşla beraber yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bir zamanlar bu binaları süsleyen 30 binden fazla taş heykel parçası vardı, sorun yapbozu çözmek için bilimcilerin elinde yapboz kutusu olmaması. Yani bakıp parçaların nasıl bir araya geldiğini anlayabilecekleri bir resim yok, Çözmeleri gereken şey bu. İşlerini daha da zorlaştıran başka şeyler de var. Arkeologlar buna TBN yığını diyorlar. Yani Tanrı Bilir Ne Yığını diyorlar, çünkü o taşların nereden geldiğini bir tek tanrı biliyor. Arkeologların yapmaları gereken, farklı yapıların üstünde hangi dizaynların olduğunu belirlemek. TBN yığınına gidip, kazdıkları şeylere benzeyen örnekler bulmak ve bütün parçaları teke teker yerine yerleştirmeye çalışmak. Ancak bütün bu zorluklara rağmen uzmanlar binlerce parçayı birleştirmeyi ve yapıları korumayı başardı. Kopanın binlerce yıl önce neye benzediği konusundaki resim her yıl giderek daha da açık hale geliyor, birçok ipucu, maya ileri gelenlerinin ölülerini gömdükleri tapınaklarda saklı.

Klasik mayalılar metallerle neredeyse hiç ilgilenmemiş. Bu yüzden orada gömülü altın yok, ama bazen altından daha değerli şeyler bulunuyor.

1992 de kraliyet ailesine ait bir mezar bulundu. Mezarda bazı çanaklar vardı, bu çanakları önemli yapan şey, üzerlerine boyanmış dizaynlar ve hieografik yazılar. 40 yıl önce maya hieografiklerinden çok azını okuyabiliyorlardı. Bugün yarısını okuyabiliyorlar. Bir tür maya yazısı neredeyse tamamen yok oluyordu. 16. yy da oraya giden İspanyol rahipler Kodis adı verilen, yüzlerce katlanan kitap buldular ve bunları hemen yaktılar. Günümüzde dört kodis';in sadece bir bölümü bulunmakta. Ama yinede bunlar maya hakkında düşüncelerimizi oluşturmamıza yardımcı oldu. Bu kitaplar astroloji bilgiler içeren almanaklar. Bu almanakları yazanlar astronomi hakkında bilgili yazmanlardı. Oldukça karmaşık matematik hesapları yaparak binlerce yıl öncesine ve binlerce yıl sonrasına da gece gökyüzündeki hareketleri hesaplarlardı. Evrende her şeyin bazısı çok büyük bazısı çok küçük döngüler içinde hareket ettiklerini biliyorlardı. Hatta güneş tutulmalarını da önceden tahmin edebiliyorlardı. Zaman ve kendi hayatlarındaki olayların arasında ilişkiyle yakından ilgileniyorlardı. Mayalar kâğıttan çok daha da kalıcı bilgiler ortaya bıraktılar, yazıtlarda tarihten ve rakamdan çok daha fazlası var.

Mayalar o taşlara yöneticileri hakkında önemli olayları yazdılar. Kopandaki hieografik merdiven yenidünyada ki en uzun yazıt. Ancak eski arkeologlar bu yazıtları sırasını bozarak bir araya getirdikleri için bugün yazıları parça parça okuyabiliyorlar. Son birkaç yılda önemli gelişmeler elde edilebilmesinin sayesinde diğer hieografikler daha da ulaşabilir hale geldiler. İnsanlar bir tarih bilimcisi oluşturması ve yazılı tarihin yaptıklarının bir parçası olarak getirilmesi nadir bir durumdur, şuanda kaybolmuş bir tarihin kazanılmasına katkıda bulunuyoruz. Çünkü Amerikanın tarihi 1492 de Kolomb';la başlamıyor, milattan önce 200 yıl önce adını taşa yazan ilk maya kralıyla başlıyor.

İlk maya adını taşa yazmadan çok önce mayalar verimli Kopan vadisinde yaşıyordu. Mısır çiftçiliğiyle uğraşıyorlardı. Hayatları doğal dünyanın ritmi, ekim ve hasat, doğum ve ölümle üretiyordu. Ancak M.S yaklaşan 400 de romanın çökmeye başladığı dönemde vadide büyük bir değişiklik oldu. Kopan nehrinin sakin bir dönemecinde ormanda taş binalar yükselmeye başladı. Binlerce kişinin toplanabileceği, beyaza boyanmış merkezi meydanın çevresinde rengârenk binalar vardı. Kabuklu hayvanlar, kakao, tütün, yeşim ve kuş tüyü ticareti yapılıyordu. Şehrin merkezinde top sahası vardı. Bu top oyununun amacı büyük olasılıkla elleri ve ayakları kullanmadan ağır kauçuk topunu hareket halinde tutmaktı. Bazı merkezlerde bulunan taş oymalarda kemerlerinden kesilmiş insan kafası sarkan top oyuncuları görünüyor. Ancak hiç kimse oyunu kaybedenlerin böylemi cezalandırıldığı, yoksa bu kafaların daha sembolik bir şeyimi gösterdiğini bilmiyor. Top güneşin hareketi, dolayısıyla ay ve yıldızların hareketini gösteren bir benzetmedir. Bu hareketin düzenli olarak sağlamak gerektiriyordu. Mayalar top oyununu gerekli gibi oynadıklarında ve tanrılarına gerektiği gibi saygı gösterdiklerinde, tarımsal döngüyü oluşturacaklarına, güneşin zamanında doğmasını, yağmurun doğru zamanda yağmasını ve bol ürün alınmasını sağlayacaklarına inanıyorlardı.

Mayaların kutsal döngüsünde ki tanrılar, bütün hayatın kaynağıydı ve sadece kralların onlara müdahale etme gücü vardı. Tanrılar güneş ve yağmurla fiziksel dünyayı hareket ettiriyorlardı. Bunun karşılığında da insanların bunları beslemesi bekleniyordu. Bu beslenmenin temel kaynağı kan';dı. Mayalar bir anın kutsallığını veya önemli bir olayı belirtmek için kan akıtırlardı. Kan ruh anlamına gelen Çulel adı verilen özelliği taşıyan bir araçtı. Bu sadece insan vücudunda bulunan bir şey değildi. Binalarda, ağaçlarda, gökyüzünde de vardı dünyada ki bütün kutsal şeylerde vardı. Kan akıttıklarında yaptıkları Çulel'i harekete geçirmekti. Özel durumlarda kralın kendisi de kan verirdi. Bu maya krallığının en kutsal ainlerden biriydi. Kral günlerce oruç tuttuktan ve ruhani hazırlık yaptıktan sonra, dikenli bir balığın omurgasıyla penis derisini deler ve kanını şerit biçiminde kâğıtlara damlatırdı. Bu fedakârlık hareketiyle tanrılara doğru bir kapı açıldığına inanıyorlardı. Mayalar, o kâğıt şeritler yakıldığında ortaya çıkan dumanda tanrılarını gördüklerine inanırlardı.

Eski mayaların soyundan gelen insanlar günümüzde de tıpkı ataları gibi yaşıyorlar. Hatırladıkları efsaneler ve düzenledikleri törenler mayalara göre tarihin başında tanrının onlara bahşettiği geleneğin bir parçası. Yaklaşık 500 yıl önce Yukatan';a gelen İspanyol misyonerlerin ilk gözlemledikleri şeylerden biri mayaların ayin tutkusuydu. Katolik kilisesi geleneksel tapınma yöntemlerini yasaklayınca eski yöntemler yeraltına indi. Günümüzde mayaların bağlı olduğu din, bu iki inancın karışımından oluşmaktadır. Mayalar eski kültürlerinin özelliklerine dört elle sarılmışlardır. Çiepas ve Guatemala';nın yüksek tepelerinde yaşayan insanların giysileri sadece onların maya olduklarını belirtmekle kalmıyor, aynı zamanda yaşadıkları köyü de belirtiyor. Bir maya kadını Huyupil adı verilen geleneksel giysisini giydiğinde

tıpkı ulu hayat ağacının dünyadan çıktığı gibi rüyalardan görülmüş dünyanın tam merkezinden başının çıktığı söylenir.

Dünyevi ve kutsal olanların arasında ki çizgilerin nerdeyse görünmez hal almış. Bu dünyada her şeyde gözle görünenden fazlası var. Piramitler atalarının yaşadığı kutsal dağı temsil ediyor. Kapılar mağaralara, yani dağların tehlikeli yeraltı dünyasına girişini temsil ediyor. Mayalar öldüklerinde bu yeraltı dünyasına gittiklerine inanıyordu. Bu dünyaya iksibalba adını veriyorlardı. Burası korku yeriydi, sıradan insanların kaçma umudu çok düşük olduğu hastalık ve çürüme doğru sulu bir dünyaydı bu.

130 mil kuzeyindeki yerde mayaların ölülere nasıl davrandıkları araştırılıyor. Şehirde Karakol adlı harabeler yer alıyor. Bir zamanlar zengin bir idari merkezmiş. Bugün çok sayıda keşfedilen mezarlardan ötürü önemli bir yer. Mayaların nasıl yaşadığını anlamak çok güç yani bizde her gün aramızda yaşayan ölüler yok. Biz ölüleri evimize bir odaya koyup onları orada saklamıyoruz Mayalar kendi yaşamı guruplarında aynen bunu yapıyorlardı. Sıradan insanlar evlerinin altına gömülürdü. Seçkinler mezarlara konulurdu. Arkeologlar için mezarlık bir zaman kapsülü gibidir. Ölülerle birlikte gömülen nesneler bazen kesin tarihleri ve isimleri belirtir. Bunlar sayesinde eski mayaların nasıl yaşadığını daha iyi anlıyoruz. Bazen de ortaya çıkan kelimenin tam anlamıyla harikadır. Karakoldaki mezarlar gibi Kopanda ki binalarda da gömülü tarih var, ancak bu tarihi bulmak, genellikle zorlu bir iş. 16 numaralı tapınak inşaat açısından tipik bir kraliyet yapısı. İşte arkeologları zorlayacak asıl konu da burada. Mayalar için bazı mekânlar kutsaldı, bu yüzden tapınakları üst üste inşa ediyorlardı. İşçiler mevcut binanın üst katlarını yıkar geri kalan kısmın çevresini ağır dolgu malzemeleriyle doldurur çevresine yeni bir bina inşa ederlerdi. Arkeologlar bu dolgu kısımlarını kazıdıkça labirent şeklinde tüneller oluşturuyorlar. Çanlı heykellerle süslenmiş Razalila bir zamanlar Kopanın en yüksek tepesinde bir taç gibi duruyordu. Ana giriş kapısını çevreleyen iki dev kuş batan güneşe bakıyor. Üstlerindeki yılanlar kıvrak vücutlarıyla gökyüzüne doğru uzanıyor. Arkeologlar için rozalila';ya niçin bu kadar özenli davranıldığı önemli bir soru. Hepimiz Rozalila'nın niçin yapıldığını çok merak ediyoruz. Niçin bu bina 150 yıldır burada bırakılmış? Bakım yapma amacı dışında niçin ona kimse dokunmamış? Niçin o bina bozulmadan gömülmüş binayı gömdüklerinde hiçbir yerine dokunmamışlar? Bütün binaların üzerine daha iyi bir bina yapmak amacıyla param paça etmişler. O binanın gömülmeden önce mumyalanmasına saygı görmesinin nedeni neydi? Ve en önemlisi içinde ne var? Yani neyi barındırıyor? Arkeologların bu sorulara cevap bulabileceklerini ümit ediyoruz.

M.S yedinci y.y da maya krallarına yeni binalar yapılıyordu. Hatta bazı şehirler. Yollarla birbirine bağlanmıştı ve aralarında yoğun ticaret vardı. Kopan güney sınırındaydı ancak maya dünyasının kuzeyinde gerçekleşen bazı olaylar Kopanı da derinden sarsacaktı. Tikal en büyük maya şehirlerinden biriydi, komşularının imrendiği zengin bir şehir merkeziydi. Büyük olasılıkla Tikal kralları bir başka kraliyetin onlar için tehlike oluşturacağını düşünemiyordu bile. Ancak 562 yılının ilkbaharında Karakol Tikal'e saldırdı ve Tikal'i yendi. Daha sonra Tikal de ortaya çıkan ayaklanmada kraliyet ailesi ormana taşındı orada kendi şehrini kurdu. Bir zamanlar büyük bir şehir olan Dospilas da ormana yenik düşmüş. Bilge kurallarının gezegenleri incelediklerini ve neredeyse kendilerine ait bir dünyada yaşadıklarını düşünürdük. Ancak son zamanlarda çözülen hieografiklerden ve destek duvarlarını ortaya çıkaran bunun gibi kazılardan. Artık mayaların çok saldırgan olduklarını yenidünyanın en savaş sever toplumlardan biri olduklarını. Sürekli savaştıklarını hanedan savaşları yaptıklarını ve dünyevi kaygıları olduklarını biliyoruz.

1996 da bu görüşü destekleyen somut kanıtlar bulundu. Hieografikte yer alan büyük oyuncuların savaşlarından bahsediliyor. Tikal ve Dospilas'ın birbirleri ile olan savaşları anlatılıyor. Sonuçlarla kaydedilmiş hieografiklerde müthiş bilgiler var. Bence bu metnin deşifre edilmesi maya tarihinin bu çok kritik dönemine bakış açımızı değiştirecek. Hieografik de yer alan yazıları kodlayan epikrafistler mayalar arasında ki savaş tören olarak anlaşılıyor. Daha çok dini amaçla savaşılıyordu. O savaşlar resmen komik Kıyafetler giyip ellerinde koca palolitik mızraklarla eski kostümler giyip bir yerde buluşuyorlar birbirleriyle itişip kakışıyorlardı. Biri yakalanıp getiriliyor ve kurban ediliyordu. Merdivendeki hieografiklerin gösterdikleri şey milattan sonra 8. yy da törensel savaşların yerini yayılma seferlerine bırakmıştır. Dospilas'ın kralları pasyon nehri kıyılarının yakınlarındaki bir şehre saldırdılar ve böylece önemli ticaret yolunun kontrolü ellerine geçmiş oldu. Anlaşılan savaşlardaki değişikliklerin daha da yoğunlaşmasına, fetih amaçlı, resmen başkalarının topraklarını ele geçirme amaçlı savaşların yapılmasına neden oldu. Bir bakıma silahlanma yarışı başladı. Başka merkezlere saldırmak kabul edilebilir hale geldi. Nüfusun yoğun olarak yaşadığı merkezlere saldırmak, tapınakları yakmak filandı. Bu yeni savaşlar zamanla karakol'a da ulaştı.

Karakol ve maya topraklarının tümünde 8. ve 9. yüzyıllar çok büyük değişikliklerin yaşandığı ve çok savaşıldığı dönemlerdi. Karakol o döneme kadar savaşlarda çok başarılıydı.Anladığımız kadarıyla bu geç dönemlerde önemli olan sadece komşu uygarlıkları yenmek ve onları kendi egemenliğinize katmak değil aynı zamanda kurban edilmek üzere çok sayıda esir almaktı. Bence herkes gerçekten korkuyordu. Kendinizi bir maya şehrinde düşünün burada savaş var sizde kendi kendinize pekâlâ esir alınacağım ve zorla çalıştırılacağım diyorsunuz. Ama başınıza bunlar geleceğine, bir çapulcu ordusu geliyor bütün erkekleri esir alıyor onları çalıştırmak yerine...

kafalarını kesip kazıklara takıyorlar. Ve kafatastan oluşturulan kocaman platformlar oluşturuluyordu. Bu durumda içinize müthiş bir korku girerdi. Bu insana, aman tanrım hemen buradan kaçalım dedirtmeye yeter.

Zamanla Dospilas bile bu dehşetle karşı karşıya kaldı. Hieografik merdivende bile alelacele hazırlanmış bir kazıklı alanın kalıntıları var. Arkeolojik açıdan bu savunma duvarı orada buldukları önemli ve heyecan verici yapılardan biri. İşgalcileri içeri sokmamak için canla başla çalışan Dospilas halkı şehrin merkezine iki tane savunma duvarı inşa ettiler ve korunma amacıyla şehrin iç tarafına yerleştiler.

Bu arada Kopan da başka tür sorunlar yaşanıyordu. Şehrin en güçlü hükümdarlarından biri yakalanıp kellesi uçurulduğunda kralların ilahi yetkilerine olan inanç sarsıldı. Aynı zamanda Kopan vadisinin nüfusu artmaya devam ediyordu, aslında Kopanlılar kendi başarılarının kurbanı oldu. Şehir büyüdükçe daha canlı ve çekici hale geldikçe birden güzel alüvyonlu topraklarla evler kaplandı. Yani halk yiyecek kaynağını yitirmeye başladı zamanla bütün ormanlar ortadan kalktı bu da vadide geniş çaplı erozyona neden oldu. Bunun sonucu olarak daha az yağmur yağmaya başladı ve halk artık burada yaşayamaz hale geldi.

8. yy ortalarında maya krallarının gücü azalmakta, hastalık ve açlık sıradan hale gelmekte. İnsanlar şehirlerden uzaklaşıyor Avrupa da karanlık devrin yarısına gelinmiş ormanda ise bu devir yeni yeni başlıyor. Güneydeki şehirler yavaş yavaş teker teker terk ediliyor

761 de Dospilas'ın kralı esir alınıyor ve öldürülüyor, bu dönemden sonra orada hiç hieografik yazı yok. Palenkue'deki son yazılı tarih 799, 20 yıl sonra Kopan sessizliğe bürünüyor. Karakol 859 da kayıt tutmamaya başlıyor. Güneyde 10. yy ilk 1,2 yılları arasında tek tük maya şehirleri var. Yukatan yarım adasındaki kuzey şehirleri Uşmal ve Çıkinıtsı gibi yerler birkaç yy daha gelişmeye devam edecekler ancak artık bu dönemde bu şehirlerde ilahi krallar tarafından yönetilmemeye başlanır ve zamanla eski inşaat yazıt ve tapınma yöntemleri de kaybolup gider klasik maya uygarlığının sonu gelir.

Maya uygarlığının sonu kamuoyunun vicdanlarını rahatsız edici şeylerden biri kendilerine ait eserlerin mimarisi bilimi ve yazı sistemi olan bu görkemli kültürü ormanda günümüze terkedilmiş kılınmış ve yok olmuş bir halde görmek. Bence bu, insan görür görmez etkileniyor. Bize başarısız olabileceğimizi, uygarlığın karmaşık bir olgu olduğunu, işleri yüzümüze gözümüze bulaştırabileceğimizi ve her şeyin felaketle sonuçlanabileceğini hatırlatıyor. Ancak klasik maya uygarlığının yok olmasına rağmen maya halkı yok olmadı. 3 bin yıl boyunca hem kendi krallığının hem de yabancı fatihlerin hırsına dayandılar ve şimdi onlara tekrar saldırılıyor. Mayalar son 30 yıldır Guetemala da pek anlamadıkları bir iç savaşla karşı karşıyalar. Bu süre içinde 100 bin maya öldürüldü ve 40 bin maya kayboldu dul ve yetimlerin sayısını kimse bilmiyor ve mayalar bütün bunlara dayanıyor. Huyupil dokumaya devam ediyorlar mısır ekiyorlar. Bence günümüz mayalarla klasik mayalar aynı geleneğe sahipler kaybettikleri bir tek şey, o büyük örtü. Krallarına yeter artık dediler, artık bu iş yürümüyor dediler ve kendi yaşamlarına devam ettiler. Mayaların çöküşünden söz edilmesinden hoşlanmıyorum çünkü mayalar hiçbir zaman çökmedi evrim geçirdiler, zorlu günler, iyi günler ve kötü günler geçirdiler ancak mayalar hala var hala geleneklerini devam ettiriyorlar, toplumsal örgütlenme biçimlerini

sürdürüyorlar. Eski mayaların hayat biçimlerinin korunduğunu görmek çok heyecan verici. 20 yy insanlarına buraları kim tarafından, niçin inşa ettiklerini, neler hissettiklerini, Dünya hakkında görüşlerini anlatıyorlar. ONLAR ARTIK İSİMSİZ DEĞİL.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol