Londra da Bilinmeyen Bir Yer



Mikail ile birlikte Londra'ya indiğimizde hava alanında bizi siyah takım elbise giyinikli eskortlar eşliğinde iriyarı cüsseli adamlar karşıladı ve Londra'da bilinmeyen bir yer de UBCS ile bir araya geldik operasyonun kilit noktası UBCS idi. Tüm planları detayları ve ajanları bir araya getiren onlardı, operasyon için harekât timi kurulmuştu bu tim de on bir kişilik bir takım oluşturmuştuk takımı şu isimler oluşturuyordu:

Türkiye: Ben (Melbir), Mikail Türcan

İzlanda: Jill Valentina

Amerika: Carlos F Cenedy

İngiltere: Yüzbaşı Elin Simith

Fransa: Albay Snayte Rey

İspanya: Gonzales Edward Ramirez Sato

Almanya: William Birkin

İtalya: Richard Morene

Hollanda: Binbaşı Martin Brayne

Rusya: İvene Albackhakow

İsimleri yer alıyordu bazı ajanların ünlerini duymuştum. Tabiî ki kullandıkları isimlerin gerçek olduklarını zannetmiyorum, ama kim bilir belki hedef yanıltmak için kullananlar da olabilir. Hepsi de çok iyi eğitimli kişilerdi aralarında bir kişi dikkat çekici idi.

Jill Valentina! Aramızda ki tek bayan isim o idi. Bilemiyorum, belki de ülkesini zombiler istila ettiği için bu kadar çok dikkat çekiyordu. Ama yine de itiraf etmem gerekirse onu ilk gördüğüm andan itibaren içimde sanki bir şeyler olmuştu bu tarifi imkânsız bir duyguydu.

Plan hazırdı...

Öncelikle yapacağımız tek şey İzlanda'ya gidip bu sorunun başlanmasına sebebiyet veren terörist Nicolayı ölü veya diri olarak ele geçirmekti. Daha sonra ikinci aşama olarak nükleer bombayı İzlanda'ya konumlandırıp adayı havaya uçurarak zombilerden o bölgeyi sonsuza kadar arındırmaktı. Bunu söylemek kolay gibi görünse de bunu başarmak hiçte o kadar basit bir şey değildi, işin sonucun da dünyamızın geleceği söz konusuydu.

Nicolay'ı ölü veya diri olarak yakalayıp emin olmadan adayı asla havaya uçurmayacaktık. Bunun nedenlerinden birincisi insanların zombiye dönüşmesinin formülünü Bir bilim adamı olarak elinde tutması. İkinci sebep ise İzlanda da hala araştırmasına devam etmesiydi, Bu da bize planımızın ilk seçeneğini yani adayı havaya uçurmamıza engel teşkil ediyordu. Bunun tek sebebi sadece emin olmak ve bunun tekrar yaşanmasına bir daha olanak vermemekti. Nicolay gerçekten çok tehlikeliydi zombileri bir tarafa bırakın Genesis ten bile daha da tehlikeliydi.

Nicolay hayatını bilim adına adamış iyi bir bilim adamıydı, birçok buluşları insanlık namına büyük yararlar görmüştü. Ama en son yaptığı şey bu olayların başlamasına sebebiyet vermişti.

Nicolay büyük cam kapsüllerin içinde biyolojik suların içinde barındırdığı canlı hücreler besliyordu. Bu büyük cam kapsüllerin içindeki canlı hücre zamana göre şekillenip büyüyor ve gelişimini 666 günde tamamlıyordu, bu süre sonunda içi su dolu büyük kapsülün içinde gözlerini açtığında adeta canavarlaşıp cam kapsülleri kırarak insanların arasına dalıyordu. Yaratığın boyu yaklaşık 2,50 metre uzunluğunda iri yarı, cüsseli, çirkin bir görünüme sahip olup daha da kötüsü canlı bir virüs özelliğine sahip tehlikeli bir ucubeydi. Tırnaklarının uzaması, boyun bölgesinde hortumlarının çıkıp gelişmeleri, görsel düşüncelerinin ve kuvvetlerinin artması dışında başka hiçbir fiziksel gelişim göstermemektedir. Nicolay bu ucubelere 'Genesis'ismini vermiştir. Genesis'in anlamı İngilizceden biyolojik canlı anlamına geliyordu. Ama! Bana soracak olursanız benim için Genesis; kıyamet günü yeryüzüne çıkan Deccal anlamına geliyordu.

Genesis tek bir tane değil ada da yüzlerce kol geziyordu, insanlarla karşı karşıya geldiklerinde öldürüyor veya yaralıyorlardı. Bizim diğer sorunumuz yaralanan insanlardı insanları yaralayan Genesisler aynı zamanda virüs bulaştırmış oluyorlardı. Virüs kapan insanlar da 24 saat içinde zombiye dönüşüyordu. Zombiye dönüşenler de Genesis'in işini kolaylaştırıyordu, ya insanlar ölüyor ya da onlar da zombiler tarafından zombiye dönüşüyordu.

Zaman aleyhimize işliyordu gün geçtikçe zombiler çığ gibi çoğalıyorlar etrafa ölüm saçıyorlardı. İzlanda zombilerin istilasına uğrayıp ada tanınmaz hale gelip telef olmuşlardı.

İzlanda da canlı bir insan bulabilmek adeta pirincin içinden taş ayıklamak gibiydi.

İşin en acı tehlikeli boyutu ise Genesislerin ada sularının dışına çıkıp dünyamızı tehdit etmesiydi, ada sularının etrafı güvenlik önlemleriyle sıkı bir çember altına alınmıştı.

Nicolay bu yaptıklarınla da sınırlı kalmayıp kendi genini de değiştirmeyi başarmış ve oda korkunç bir görünüme bürünmüştü. Vücudunun dikey olarak ele alıp incelediğimizde yarısı insan diğer yarısı da yaratık olarak gözlemlemiştim. Yaratık tarafındaki o büyük pençesi bir dokunuşla insan kellesini kopartabilirdi.

__Onu hiç sinirlendiği zamanki halini gördünüz mü?

İnanın bana onu o halde görmüş olsaydınız kaçacak delik arardınız.

Sinirlendiğinde yarı insan hali de kalmıyor o yarı insan hali de canavarlaşıyor tam bir değişim geçirerek kendini bu şekilde tamamlıyordu.

Şimdi Nicolay'ın ne kadar tehlikeli biri olduğunu düşünebiliyor musunuz? Nicolay; Genesislerde de zombilerden de daha tehlikeli birisiydi. Hal böyle olunca işte bu yüzden Nicolay'ın ölü veya diri olarak yakalanması Çok önemli bir boyut kazanıyordu.

Zombileri Genesisleri imha etsek bile Nicolay yakalanmazsa yaptığımız bu iş hiçbir nitelik ve özellik kazanmayacaktı, üstelik Genesis formülü Nicolay'ın elinde kısacası sizlere söylemem gereken tek şey Nicolay eşittir dünyamızın kurtulması anlamına geliyordu ve daha sonra da ondan geriye kalan eserlerini yok edip, adayı havaya uçurup tehlikeyi kontrol altına almaktı.

Böylece o gün UBCS'nin talimatıyla 'Anti Virüs'operasyonuna başlamış olduk.

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol